1. Haberler
  2. Güncel
  3. Gerede’de Başlayan Serüven: Kâbe ve Ayasofya’nın Kitabelerini Yazdı

Gerede’de Başlayan Serüven: Kâbe ve Ayasofya’nın Kitabelerini Yazdı

mehmed özçay

Kâbe ve Ayasofya’nın kitabelerini yazan hat sanatçısı Mehmed Özçay, fotoğraf sevdasını anlattı. Usta sanatçı hat sanatına alakasının Gerede’de başladığını belirtti.

“Yarıyıl tatillerinde Bolu Gerede’ye gideriz. Orada kış çok güzel yaşanır. Gerede’de 2015 yılında fotoğraf çekerken yalnız bir ağaç dikkatimi çekti. Çünkü çok güzel kare veriyordu. Kendine has rüzgârda saçları dalgalanan ve yalnız biri gibi görüntüsü vardı. Derken o ekşi elma ağacını her vesileyle kontrol edip, farklı zamanlarda fotoğraflamaya başladım. O ağacı çok sevdim; zaman içinde konuşur hâle geldim ve bu fotoğraflar ortaya çıktı.

Hat sanatına alakam Gerede’de başladı. 1970’lerde Mahmud Bedrettin Yazır’ın “Kalem Güzeli” adlı hat sanatına dair kitabını ilk defa görünce içindeki yazılar beni büyülemişti. İçime o zaman düşen ateş hiç sönmedi; gölden kamış keser, dolmakalem mürekkebiyle kendi kendime bir şeyler yazmaya çalışırdım” ifadelerine yer verdi.

Usta hat sanatçısı Mehmed Özçay, fotoğraf sanatında da adından söz ettiriyor. Kamış tutuğu elleriyle deklanşöre basan Özçay, yirmi senedir profesyonel olarak uğraştığı fotoğraf sanatında hattat hassasiyetiyle çalışıyor. Geçtiğimiz ay İzzet Keribar’la birlikte Millet Kütüphanesinde “Ayasofya Fotoğrafları” sergisine imza atan Özçay, bu defa “O Ağaç” adlı sergiyle sanatseverlerin karşısına çıktı. 30 Kasım’a kadar Zeytinburnu Kültür Sanat Merkezinde görülebilecek sergide, sanatçının yıllardır kadrajına aldığı tek bir ağacın, farklı hikâyeler barındıran farklı kareleri bir araya geldi. Biz de Kâbe’nin ve Ayasofya Camii’nin kitabelerini kaleme alan Mehmed Özçay’la hat ve fotoğraf sanatını konuştuk.

HAT SANATINA ALAKAM GEREDE’DE BAŞLADI

Aslında hat sanatına alakam Gerede’de başladı. 1970’lerde Mahmud Bedrettin Yazır’ın “Kalem Güzeli” adlı hat sanatına dair kitabını ilk defa görünce içindeki yazılar beni büyülemişti. İçime o zaman düşen ateş hiç sönmedi; gölden kamış keser, dolmakalem mürekkebiyle kendi kendime bir şeyler yazmaya çalışırdım. 1980’de Erzurum’a üniversite okumaya gittim. Orada hocam Fuat Başar’la tanıştım.

SİGARA DUMANI İÇİNDE BİR HATTAT

Nasıl oldu tanışmanız?

Fakültede dersimize giren bir hoca vardı. Bir gün yazılarımı görünce “Huzur Kıraathanesinde Fuat var. Gitsene ona!” dedi. Biraderimle kahvehaneye gittiğimde dumandan geçilmiyor, herkes satranç oynuyordu. Orada Fuat Hoca’yla tanışıp hatta başladık. Kendisi kıraathanede takılır, eserlerini de orada yazardı. İlk sene biraderimle beraber hocayı bıktırana kadar çok çalıştık. Derken Fuat Hoca, İstanbul’a taşındı. Ben de mezun olup İstanbul’a geldim. İcazetimi Fuat Bey’den aldım ama sonra Uğur Derman Hoca’yla tanıştım. Kendisi benim sonraki hocam oldu. Hat sanatının kültürünü ve zevkini ondan aldım.

KABE’YE YAZI YAZMANIN MUTLULUĞU TARİF EDİLEMEZ

İstanbul hat sanatının kalbi olduğu için o yıllarda size çok şey kattı sanırım…

Tabii, hattın merkezi olan burada bana yeni ufuklar açıldı. Zaten İstanbul’un tarihî yerleri âdeta açık hava hat müzesidir. Neredeyse bütün tarihî binaların kitabeleri sanatçıya ilham kaynağıdır. Mesela hattan anlayan birinin Bayezid Meydanı’na gidip de Şefik Bey’in “Daire-i Umur-u Askeriye”sine baktığında büyük keyif almaması mümkün değildir.

Yazdığınız kitabelerinizle adınızdan söz ettirdiniz. Ayasofya Camii’nin kitabesi de onlar arasında…

Her hat yazısının yazıldığı yere göre bir zevki ve ehemmiyeti var. Kitabeler ise bir evin duvarında kalmadıkları için hat sanatının geniş topluluklara ulaşmasına vesile oluyor. Bunun benim için mutluluğu tarif edilemez. Bu hususta en önemli eserim Kâbe’deki genişletme projesindeki yazılarım oldu. Tabii, Ayasofya Camii’nin kitabesini yazmak ve içerisinde levhamın yer alması da benim için ayrı bir şeref kaynağı. Çünkü Ayasofya’nın hasretiyle büyümüş bir nesildenim.

Hat çok zaman isteyen bir sanat. Siz ise hat yaparken başka bir sanata daha gönül vermişsiniz. Fotoğraf sevdanız nasıl doğdu?

Fotoğrafçılığım bir sevkitabii ile gelişti. Hat sanatından gelen bir özenle yirmi senedir fotoğraf çekiyorum. Hattatlığın verdiği titizlik var karelerimde. Tabiatta vakit geçirmeyi de çok seviyorum. O anlardaki keyfi fotoğraflarla belgelendiriyorum. Fotoğraf, hat sanatından arda kalan zamanlarda benim için bir dinlenme vasıtası da oluyor.

Peki hat ile fotoğraf arasında ne gibi benzerlikler buluyorsunuz?

Hangi sanat olursa olsun kompozisyon bilgisi, denge ve ahenk gerektiriyor. Fotoğraf ve hat için de aynı şeyler söz konusu. Fotoğraf sanatının bazı açılardan hat çalışmalarımda beni beslediğini söyleyebilirim. Hattın da estetik birikim ve göz terbiyesi noktasında fotoğrafıma katkıları oluyor. Ancak hatta bir eser vücuda getirmek için asgari bir haftaya ihtiyacınız varken fotoğrafta neticeye kolay ulaşıyorsunuz.

BİR AĞAÇ UĞRUNA

Şimdi de hemen üçüncü fotoğraf serginiz “O Ağaç” karşımızda… Tek bir ağaca adanmış bir sergi…

Yarıyıl tatillerinde Bolu Gerede’ye gideriz. Orada kış çok güzel yaşanır. Gerede’de 2015 yılında fotoğraf çekerken yalnız bir ağaç dikkatimi çekti. Çünkü çok güzel kare veriyordu. Kendine has rüzgârda saçları dalgalanan ve yalnız biri gibi görüntüsü vardı. Derken o ekşi elma ağacını her vesileyle kontrol edip, farklı zamanlarda fotoğraflamaya başladım. O ağacı çok sevdim; zaman içinde konuşur hâle geldim ve bu fotoğraflar ortaya çıktı.

Peki, bu sergiyle insanlarda hangi hisleri uyandırmak istediniz?

Dünya günden güne kirleniyor, tabiata hoyratça davranıyoruz. Bizi daha kötü bir gelecek bekliyor. İnsanoğlu bunu ne kadar yavaşlatırsa o kadar iyi. Ben de bu sergiyi biraz da çevre hassasiyetiyle açtım.

(Haber Merkezi)

0
mutlu
Mutlu
0
_zg_n
Üzgün
0
sinirli
Sinirli
0
_a_rm_
Şaşırmış
0
vir_sl_
Virüslü
Gerede’de Başlayan Serüven: Kâbe ve Ayasofya’nın Kitabelerini Yazdı
Yorum Yap

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir