Borç Yiğidin Kamçısı mı? Yoksa Allah’ı Hatırlatıcı mı?
Abdulhamit Han tüccar İsmail Hakkı Bey’den 800 lira borç alır. Yaveri Tahsin Paşa huzurdan çıkışta İsmail Hakkı Beye hünkarın ihtiyacı olmadığı halde neden kendisinden borç aldığını sorar.
İsmail Hakkı Bey Tahsin Paşa’ya Peygamberimizin şu hadisini hatırlatır.
“Borç, Allah’ın hoşlanmadığı bir şeye ait olmadığı müddetçe, Allah-ü Zülcelel Hazretleri borcunu ödeyinceye kadar borçlu ile beraberdir.”
Hükümdarımız bir geceyi bile Allah’la olmadan geçirmek istemediği için benden ara ara böyle borç alır. Diye cevap verir.
TRT de yayınlanan Payitaht Abdülhamit dizi filminde izlediğim bu sahnede canlandırılan, geçmişimizdeki inanç hassasiyetini sizlerle paylaşmak ve günümüzde inancımızın neresinde olduğumuzu yeniden tartmak hissine kapıldım. Halen bu şekilde yaşayabilen var mıdır bilemem? Ama görünen o ki toplumsal çöküntülerin sebeplerinden biri de budur.
Hemen hepimiz kendimizi Müslüman sıfatıyla tanımlıyoruz. Bunda şüphe yok. Lakin bir gerçek var ki o da inancımızı camilerin dışına taşıramıyoruz. Geleneksel hale gelen bir ibadet anlayışı elimizi kolumuzu sarmış durumda. Her şey caminin içinde hapsolmuş gibi. İmam Allah’ın emirlerini, yasaklarını, Peygamberin sünnetini anlatıyor, yaratılmışların ve yaşama yerlerinin aleyhine olan davranışların düzeltilmesi için öğütler veriyor, vatanımızın, milletimizin düşebileceği sıkıntılarda milli duygularımızı harekete geçirecek moral takviyesi yaparak görevini yerine getirmeye çalışıyor. İyi de neden cami dışında bambaşka bir yapıya dönüşüyor, neden camide öğrenilenleri uygulamaya geçiremiyoruz?
Yoksa tıpkı GDO lu yiyecekler gibi bizim genetik yapımız da dumura uğradı da, benliğimizi yaşayamıyor, iman inancımızı bir kenara itip Allah’ı unutuyoruz?
“Şüphesiz Allah, adaleti, iyilik yapmayı, yakınlara yardım etmeyi emreder; hayâsızlığı, fenalık ve azgınlığı da yasaklar. O, düşünüp tutasınız diye size öğüt veriyor.”
Allah’ın öğüdünü tutma, onunla birlikte olma günümüz Müslümanın umuru değilse, toplumumuzun düşmanlarına kapılarımızı açmışız demektir.
Bir de ben daha vatanseverim hezeyanı ile meydanları dolduruyor, ama sonra her şeyi unutup birbirimizi kötülemeye kalkışıyorsak mesele o zaman “Bu ne perhiz, bu ne lahana turşusu” olmaz mı?
Sınırlarımızdan terör odaklarını temizlemeye çalıştığımız şu günlerde dost ve düşmanın su yüzüne çıkmaya başlaması da bize Allah’ı daha çok hatırlatmalı ve bizi birbirimize daha çok bağlamalı mıdır? Cevap sizin.
Hak’tan ayrılmamak, bir olmak birlikte kalmak düşüncesiyle…