İlimiz Bolu ve ilçemiz Gerede, asırlara dayanan tarihiyle pek çok önemli medeniyete, şahsiyete ve yapıya ev sahipliği yapmıştır. Anadolu’nun Türk ve Müslüman yurdu olmasının evvelinde de pek çok topluluk ve şahsiyet, bu bölgede iz bırakmıştır.
Bu önemli şahsiyetlerin önde gelenlerinden olan Geredeli İshak Bin Murad, Osmanlı döneminin ilk yıllarında, ilk Türkçe Tıp kitabı olan ”Edviye-i Müfrede” kitabını neşretmiştir. Neşredilen bu eser, bugün dahi önemli tıp kaynakları arasında sayılmaktadır. İshak Bin Murad -Geredeli İshak- hakkında Türkiye Diyanet Vakfı İslam Ansiklopedisi’nden ve Aydınlık Gazetesi’nde yayınlanan Dr. Eren Fırat’ın yazısından derlenen bilgileri siz değerli hemşehrilerimizle buluşturduk.
HAYATI VE ESERLERİ
Hayatı hakkında fazla bilgi bulunmamaktadır. Babasının adı Murad’dır. Bazı kaynaklarda Yıldırım Bayezid devrinde yaşadığı, Hoca Tabîb diye anıldığı ve Bursa Yıldırım Dârüşşifâsı’nda hastalara baktığı yazılı ise de bu bilgiler kesin değildir.
Yıldırım Bayezid’in, daha önce Bolu Gerede’ye bağlı Mengen’in Kara İshak Köyü’nde kurdurduğu vakıftan hareketle, İshak bin Murad’ın Kara İshak Köyü’nden olduğu öne sürülmüşse de; yapılan araştırma gezisinde köyde herhangi bir tarihi esere rastlanmadığı, köylülerin ise İshak bin Murad ismini duymadıkları ve köyün isminin nereden geldiğini bilmedikleri müşahede edilmiştir.
”EDVİYE-İ MÜFREDE” ADLI TIP KİTABIYLA MEŞHURDUR
İshak b. Murâd, 792 (1390) yılında Gerede’de Türkçe olarak yazdığı ‘Edviye-i Müfrede’ adlı tıp kitabıyla meşhurdur. Bu eserini 1390 yılı Temmuz-Ağustos aylarında (Şaban-792/H) Arkut Dağı’nda ve Keçi Kalesi civarında dolaşarak yazmıştır.
Eserin özgün bir adı yoktur; genellikle nüshaları Hacı Paşa’nın Müntehabü’ş-Şifâ’sı ile birlikte istinsah edilerek tek kitap halinde kullanıldığından adı bazı kütüphane kayıtlarına yanlış olarak Müntehabü’ş-Şifâ şeklinde geçmiştir. Bir kısım nüshalarında ismi Havâssü’l-edviye biçiminde görülen eser hakkında yapılan araştırmalarda, önsözde müellif isminden sonra eser adının verilmesi beklenen yerde, “edviye-i müfrede”yi toplayan bir eser olduğunu ifade eden cümledeki bu terkip kitaba ad olarak kabul edilmektedir. Fakat Sarton’un, Havâssü’l-edviye yanında hangi nüshaya dayandığını belirtmeden kaydettiği Hulâsatü’t-tıb adı, eserin muhtevasına daha uygundur.
ŞİFALI BİTKİLERİ HALKA TANITTI
İshak Efendi, müderris olduğundan medrese talebelerine faydalı olması için bitkiler konusunda basit bilgiler vermiştir. Öyle ki halkın da rahatlıkla anlayabileceği bir üslup ve teferruata kaçmadan yazılmış olan eserde, Gerede civarında halkın kullandığı bazı anatomik (vücut yapısını inceleyen bilim) terimleri kullandığı da görülmektedir. Gerede, tıpta kullanılan çeşitli mantarlar ile şifalı bitkilerin yetiştiği bir bölge olduğundan İshak Efendi, bu bitkilerden istifade etmiş ve bunları araştırarak tecrübe edip toparlayarak, Edviye-i Müfrede’yi meydana getirmiştir.
İshak b. Murâd eserini yazarken Hipokrat, Galen, Zikorizos ve Ebû Bekir er-Râzî gibi eski hekimlerden ve genellikle İbn Sînâ’nın el-Ḳānûn fi’ṭ-ṭıb ile İsmâil b. Hasan el-Cürcânî’nin Ẕâḫîre-i Ḫârizmşâhî adlı eserlerinden faydalanmış, derlediği bilgilere kendi tecrübelerini de ilâve etmiştir. İlâç terkipleri kitabından çok bir tıp kitabı olan eser iki bölüm ve iki ekten oluşmaktadır. Birinci bölümde Türkçe, Arapça ve Farsça olarak yazılan ilâç ve bitki isimleri alfabetik sırayla verilmekte ve ilâçların kullanılış şekilleri hakkında açıklamalar yapılmaktadır. Bu bölümün sonuna ayrı bir kısım halinde baş, göz, kulak ve burun gibi organlarla ilgili ağrılara karşı yazılacak reçeteler eklenmiştir. İkinci bölüm tıp pratiğine dair bilgileri ihtiva eden dört kısımdan oluşmaktadır. Birinci kısım başla, ikinci kısım göğüs boşluğu ve üçüncü kısım karın boşluğundaki organlarla ilgili hastalıklardan, dördüncü kısım da hâricî hastalıklardan söz eder. Bu bölümün sonunda beş fasıldan ibaret bir ek vardır.
Hulâsatü’t-tıbb’ın (Edviye-i Müfrede) Türkiye’de ve Türkiye dışındaki çeşitli kütüphanelerde yazma nüshaları mevcuttur.
İshak b. Murâd’ın, bu kitaptan başka İbn Cezle’nin (ö. 493/1100) Taḳvîmü’l-ebdân adlı eserinden yaptığı bir tercümesinin de bulunduğu kaydedilmektedir.
EDVİYE-İ MÜFREDE’DEN
Ebem gömeci dedükleri ot ki Fârsîce adı hûrperestdür ve penîrekdür ve Arabca ana hubâzî derler ve Şâm’da ol bûstânîdür, ekerler, anda ana mulûhıya derler, andan aş eylerler ve Şâm kavmı ana rağbet ederler ve yerler. Ol ebem gömecinden bir dürlüdür ve dükeli bir cinsdür, mizâcı sovukdur, birez telyîni vardur, yağıla bâdâmla bişüricek, yeyicek eski öksürüge müfîddür ve ma’deyi arıdur, mu’tedil hazmı var, nemle ve humre rencine nâfi’dür. Yaprağını dögüp zeyt yağına karıcak od gönügine yaku ederlerse fâyide eder. Ve eger anı kaynadup suyın dahi nutûl ederlerse yarar. Ve eger biregünün dişleri eti yense ve ağzı koksa yaprağından birkaç gez çeynese, tükürse etin bitürür ve kokusın giderür. Ve eger tohmını sarmısağıla dögüp nemle üzerine dürterlerse kurıdur. Ve eger kimse ziyânlu otlar yemiş olurısa dibini yaprağıyıla kaynadalar, yeyeler ziyânın men’ ider. Ve eger ağulu nesneler dahı yemiş olursa fi’l-hâl kusdurur, giderür. Ve yaprağını zeyt yağıyıla ovup merhem bigi eylerlerise aru sokmış yere vursalar ağusın çeker, zahmetin giderür. (Canpolat, Mustafa, Z. Önler (hzl.) (2007). İshâk bin Murâd, Edviye-i Müfrede. Ankara: TDK Yay. 16-17.)
(Haber Merkezi)