Türk diplomasisinin tarihini ve gelişimini ele alan “Cumhuriyet’in 100. Yılında Türk Dışişleri: Asırların Diplomasi Birikimi” sempozyumu ikinci gününde “Yurtta Sulh, Cihanda Sulh: Cumhuriyet’in Diplomasi İlkeleri-2” başlıklı yedinci oturumla devam etti.
M. Akif Kireçci’nin başkanlık yaptığı oturumda Altınbaş Üniversitesi Rektörü Prof. Dr. Çağrı Erhan, Uluslararası Türk Akademisi Başkan Yardımcısı Dr. Erhan Türbedar, Türk İşbirliği ve Koordinasyon Ajansı Başkanlığından (TİKA) Dr. Rahman Nurdun ve Ankara Hacı Bayram Üniversitesi’nden Dr. Öğretim Üyesi İrşat Sarıalioğlu konuşmacı olarak yer aldı.
Prof. Dr. Erhan, “Türkiye İsrail’i 1949’da Neden ve Nasıl Tanıdı?” başlıklı sunumunda, Türkiye’nin o dönemde Filistin’e yönelik 5 tane önceliği olduğunu ve küresel ve bölgesel dinamikleri değerlendirerek karar verdiğini belirtti.
Erhan, buna göre, Türkiye’nin statükonun ve sınırların değişmesine tamamen karşı olduğunu ve yeni devlet kurma girişiminin çatışmaya sebep olabileceğini düşündüğünü ifade etti.
Arapların Türkiye’ye karşı herhangi bir durumda (Hatay başta olmak üzere) Suriye’yi desteklemesinin istenmediğini kaydeden Erhan, Türkiye’nin İngiltere ve ABD’nin yanında yer almak istediğinden onlara karşı çıkmak ve bölgede olası bir komünist ideolojide devlet kurulmasını istemediğini söyledi.
Birleşmiş Milletlerde İsrail’in kurularak iki devletin oluşmasını onaylamasının ardından Türkiye’nin tutumunun değiştiğine değinen Erhan, İsrail’in kurulmasından sonra Türkiye’ye telgraf göndererek tanınmayı talep ettiğini dile getirdi.
Erhan, önce Türkiye’nin İsrail’i tanımak için beklediği görülse de NATO’ya girmek istendiğini ve olumlu dönüş alınmadığını kaydetti.
Özellikle NATO’ya üyelik için İsrail’in tanındığını aktaran Erhan, Türkiye’nin “sınırlarını tanımadan” İsrail devletini tanıdığını ilan ettiğini söyledi.
Erhan, bugün de aynı şekilde olduğunu, işgal altındaki topraklarını ve Kudüs’ün başkent olma konusunu, Türkiye’nin tanımadığını ve 1967 sınırları ile iki devletli çözümü savunduğunu ifade etti.
– “Türkiye, Balkan Antantı’nda önemli role sahip”
Dr. Türbedar, “Ankara ve Belgrad Arasındaki 100 Yıllık İlişkiler Üzerinden Türkiye’nin Balkanlar Politikasını Anlamak”, Sırbistan’ın Balkan Savaşlarıyla bağımsızlığını kazanmasının ardından 1. Dünya Savaşı döneminde Türkiye’ye karşı savaşmayı reddederek dost olmayı tercih ettiğini söyledi.
Türbedar, 1925’te iki ülke arasında dostluk anlaşması imzalansan da göç ve muhacir olayları nedeniyle gergin süren ilişkilerin 1930’ların sonunda yapılan görüşmeler sonucunda düzelmeye başladığını belirtti.
Türkiye olmasaydı 1934’te Balkan Antantı’nın sağlanamayacağına dikkati çeken Türbedar, 1953’te de Balkan Paktı’nın kurulduğunu ve benzer faktörler olduğunu ifade etti.
– “Türk tipi kalkınma modeli”
Dr. Nurdun, “Kalkınma İşbirliği Yoluyla Küresel Barış ve Dayanışmanın Teşvikinde Türkiye’nin Aktif Rolü” başlıklı sunumunda, Türkiye’nin kalkınma yardımlarında TİKA’nın rolüne değindi.
Nurdun, “Türk tipi kalkınma modeli”nin şeffaf ve gizli gündeminin olmadığını ve Türkiye’nin yardım yaparken niteliğe önem verdiğini belirterek, insanın kalbine dokunmayı amaçladıklarını ve insan odaklı bir şekilde yardım yaptıklarını vurguladı.
– Okyar’ın İngiltere ile ilişkilerdeki rolü önemliydi
Sarıalioğlu, “Ali Fethi Okyar’ın Londra Büyükelçiliği (1934-1939)” başlıklı sunumunda, Okyar’ın liberal siyasete olan yatkınlığı ve Atatürk ile kurduğu dostluğa değindi.
Sarıalioğlu, bu dönemde Türkiye’nin içeride ve dışarıda sorunlarını çözdüğünü ve uluslararası alanda dış politika ilişkilerini artırdığını, sanayi planlarını da yürürlüğe koyduğunu söyledi.
Mustafa Kemal Atatürk’ün, Okyar’ın Londra’ya atamasıyla İngiltere ile ilişkileri önemsediğini vurgulayan Sarıalioğlu, Okyar’ın görevi sırasında Boğazlar diplomasisinin Londra ayağını ve İtalya ile ilişkileri yürüttüğünü kaydetti.
Son olarak Sarıalioğlu, Okyar’ın Türkiye’nin askeri alandaki modernleşmesine İngiltere’den destek alma diplomasisi yürüttüğünü, hava ve deniz subaylarının eğitimi noktasında çalışmalar yaptığını vurguladı.
(Haber Ajansı)