İSTANBUL (AA) – GÜLSELİ KENARLI – Recep Tayyip Erdoğan Üniversitesi Su Ürünleri Temel Bilimler Bölümü Deniz Biyolojisi Ana Bilim Dalı Öğretim Üyesi Doç. Dr. Ülgen Aytan, Türkiye'yi çevreleyen denizlerdeki plastik kirliliğine ilişkin, “Denizlerimiz mikroplastiklerle kontamine olmuş durumda, üç tarafımız artık denizlerle değil plastik denizlerle çevrili.” ifadelerini kullandı.
Her yıl 5 Haziran Dünya Çevre Günü'nü içine alan haftada kutlanan “Türkiye Çevre Haftası”nın bu yılki teması “Temiz Deniz, Temiz Dünya” olarak belirlendi.
Türkiye'yi çevreleyen denizlerdeki plastik varlığı hakkında AA muhabirinin sorularını yanıtlayan Aytan, plastiğin deniz ortamında tüm kirleticilerden farklı dağılım gösterdiğini ve çok komplike bir kirletici olduğunu söyledi.
Aytan, “Deniz suyuna göre yoğunlukları daha düşük olduğu için plastiklerin çok büyük bir kısmı yüzer sisteme girdiği andan itibaren akıntı ve rüzgarlarla kaynağından çok uzaklara taşınabiliyor. Herhangi bir karışımda deniz dibinden yüzeye çıkabiliyor. Çok temiz, mikroplastik kirliliği bakımından düşük bir profil sergiliyor dediğiniz yer, bir saat sonra ani bir yağışla, rüzgarla, açıktaki plastiklerin kıyıya akmasıyla çok yüksek rakamlara ulaşabiliyor.” dedi.
Özellikle tek kullanımlık plastiklerin deniz ortamında çok yaygın olarak bulunduğunu ve plastiklerin çok büyük bir kısmının nehirler aracılığıyla denizlere taşındığını belirten Aytan, Türkiye'yi çevreleyen denizlerdeki plastik yoğunluğu konusunda, “Bildiğimiz şey şu: Denizlerimiz mikroplastiklerle kontamine olmuş durumda, üç tarafımız artık denizlerle değil plastik denizlerle çevrili.” diye konuştu.
– Denizlerdeki plastik yükü
Karadeniz'de kilometrekarede 1 milyon mikroplastik parçacığın üzerine çıkılan yerler olduğunu aktaran Aytan, az tuzlu olması nedeniyle plastiklerin daha hızlı battığı Karadeniz'de dipteki durumu tam olarak bilemediklerini vurguladı.
Aytan şunları söyledi:
“Üst su ile alt su birbirine karışmadığı için Karadeniz'de alt tabakalarda da birikme söz konusu. Karadeniz, sadece kıyı ülkelerin değil, toplamda 22 gelişmiş, sanayi ülkesinin büyük nehirler aracılığıyla drenaj alanını oluşturuyor. Tuna Nehri, 2015 yılında yapılan bir çalışmaya göre, günde 4,5 ton plastiği taşıyor. Bu rakam bugün katbekat artmış durumda çünkü plastik üretimi artıyor.”
Yaklaşık 25 milyonluk bir nüfusun drenaj alanını oluşturması ve yoğun bir endüstri ile kentsel baskı altında bulunması gibi faktörler nedeniyle Marmara Denizi'nin plastik kirliliğinden büyük ölçüde muzdarip olduğunu bildiren Aytan, İzmit Körfezi'nde tespit ettikleri mikroplastik yükünün, kilometrekarede 8 milyon parçacığın üzerinde olduğu bilgisini paylaştı.
Ege Denizi'nin Marmara ve Karadeniz'e göre daha iyi durumda olduğunu ancak İzmit Körfezi gibi İzmir Körfezi'nde de kilometrekarede 8 milyon parçacığın üzerine çıkan mikroplastik kirliliğine sahip noktalar bulunduğunu kaydeden Aytan, “Ege'de kilometrekarede bazı yerlerde yüz bin, kimi yerlerde de 500 bin mikroplastik parçacığına rastlıyorsunuz. Kimi yerde 50 bin, kimi yerde de 300 bin buluyorsunuz. Ege nispeten Marmara ve Karadeniz'e göre daha düşük rakamlar sergilese de ciddi anlamda çok yüksek değerlere ulaşan noktalar var. İzmir Körfezi özel hidrografisi dolayısıyla körfeze giren her türlü kirleticinin hapsolmasına neden oluyor.” sözlerini sarf etti.
Akdeniz'in genelinin, dünya ile yarışacak miktarda plastik barındırdığına dikkati çeken Aytan, Türk Deniz Araştırmaları Vakfı (TÜDAV) ile yürüttükleri bir projede, Özel Çevre Koruma Alanı olan Finike'de dahi çok yüksek rakamlarda mikro, mezo ve makroplastik kirliliği tespit ettiklerine değindi.
– Plastiğin denizlere ve deniz canlılarına etkileri
Plastiklerin deniz ortamında fiziksel, kimyasal ve biyolojik etkileri olduğunu işaret eden Aytan, şöyle devam etti:
“Plastikler canlıların tüketilme sonucu sindirim kanalının tıkanması gibi olaylarla yaşamlarını sınırlayabilir. Plastiklerin üretimleri esnasında kullanılan toksik kimyasallar da endişe verici bir konu. Bunların çoğu kanserojen, endokrin bozucu. Bu da canlıların hayatlarını ciddi şekilde etkileyecek, büyümesini, üremesini, beslenmesini, davranışını etkileyecek. Plastiklerin çoğu, zamanla deniz dibine inecek, habitatlarının üzerinde bir örtü oluşturacaklar, ışık geçirgenliğini azaltacaklar. Dip bölgesinde de ışığa gereksinim duyan deniz çayırları, mercanlar gibi birçok hassas ekosistemin, ciddi anlamda yok olmasına neden olacaklar. Plastiğin mikro ve nano boyutuna inmiş olması bizim için felaket senaryosunun temelini oluşturuyor. Plastik, canlı tarafından tüketilmese bile, su ortamına sürekli olarak içerdiği toksik kimyasalları sızdırıyor ve suyun kalitesini bozuyor.”
Deniz ortamında bozulan plastiklerin atmosfere daha fazla sera gazı gönderdiğinin altını çizen Aytan, “Deniz, atmosferin sahip olduğu karbondioksiti azaltmaya çalışırken aslında daha fazlasını gönderiyor olacak.” değerlendirmesinde bulundu.
Aytan, sözlerini şöyle tamamladı:
“Deniz, çok yakın gelecekte bambaşka bir yer haline gelecek. Umuyorum bu gidişata son vereceğiz, birtakım geri dönüştürülemez etkiler görülüyorsa da 'Zararın neresinden dönersek kardır.' diyerek yeni teknoloji arayışlarına gireceğiz. Bunun başka bir yolu yok. Gidişat gerçekten çok kötü. Bu şekilde gitmeye devam ederse de hem denizlerde 1950'lerden beri biriken plastikler parçalanmaya devam edecek hem de bunun üzerine katbekat fazlası eklenecek. Gezegende çok önemli bir yere sahip olan deniz ekosisteminde ciddi bozulmalar olacak.”