Uluslararası Gerede Sempozyum programının ilk etabında, 8 oturum gerçekleştirildi.
08 Ekim 2013 Salı günü (dün) devam eden sempozyum oturumlarında, Gerede Kültürü ve Sanatı’na ilişkin tarihsel notlar bildirildi.
Saat 09.30’da 9 ve 10. oturumlar ile başlatılan sempozyum programı, Gerede Avni Akyol Öğretmenevi’ne ait 2 farklı salonda gerçekleştirildi.
Yarım saat ara ile molaya girilen oturumlarda; Gerede’nin marka lezzetleri, giyim kültürü ve kırsal yerleşim bölgelerinin tarihi dokusu kapsamında, dinleyici kesimine bilgilendirmelerde bulunuldu.
Lezzetler, ülkeler arasında “benzerlik” gösteriyor
Geçmişten günümüze Gerede kültürünü oluşturan çeşitli lezzetlere de yer verilen sempozyum programında, dikkat çekici bir yön olarak, şakşak helvası ve tarhana çorbasına değinildi.
Yurtdışında akademisyen sıfatıyla görevini sürdüren bir bildirimci, Nahcivan Bölgesi’nde şakşak helvasına benzer bir kültürün varlığına işaretle, ayranla hazırlandığını, içeriğine nane ve kekik gibi doğal bitkilerin de ilave edildiğini öne sürdü.
Köy merasimlerinde davetlilere helva ikramında bulunduğu da belirtilirken, tarhana çorbasının “kültürel anlamda unutulmuş bir lezzet” olduğu bildirildi.
Kırsal kesimde, “tarihten izler” görülüyor
Gerede’nin köylerini yerinde inceleyerek, araştırmalarına konu eden bir grup akademisyen, Gerede’ye bağlı Aşağı Ovacık Köyü’nden bahsetti.
Uzun süre muhafaza edilmiş bir köy camisine sahip olduğu ifade edilen köyde, hayvan barınakları olarak belirlenmiş ahır yanlarında samanlık odalarının bulunduğu, köyün yeni yapılaşmadan nasip aldığı, köyde 14 adet çeşmenin bulunduğu, bol su kaynağına sahiplikle, su sıkıntısının olmadığı ve estetikler ile biçimsellikten ziyade gereksinimlerin ön planda tutulduğu ve köy camisinin Sultan 2. Abdülhamit Han’ın katkıları doğrultusunda inşa edildiği dinleyiciler ile paylaşıldı.
Çeşme başlarına yazılan kitabelerde, yaptırana ait isimlerin tevazu gereği kaydedilmediği ve yapıların genel olarak, kâgir ve ahşap yapıdan oluştuğu, köy içerisinde birkaç adet betonarme apartmanın varlığı da fotoğraflar üzerinden belgelendi.
Güvelere yem olacağına, insan istifadesine sunulmalı”
Gerede’ye özgü giyim kültürünü de araştırarak, edinilen bilgiler ışığında, Gerede’nin Ankara’ya yatkın olduğunu dile getiren bir akademisyen, 1920 ile 1960 dönemlerine dair, Gerede’de sade bir giyim kültürünün ön planda izlendiğini, süsleme ve nakış gibi işlemelerin giysilerde görülmediği, Cumhuriyet’in ilanı ile, kılık kıyafet ve şapka inkılabı sonrasında; erkek giyiminde kravat ve takım elbise, bayan giyiminde ise, etek ceket ve manto giyimiyle Gerede’ye has kültürden bahsetti.
“Güvelerin yemesi yerine insan istifadesine sunulması” yönünde araştırmalarla öneride bulunulan giyim konusunda, Etnografya Müzesi’nde Gerede’ye ait bayan giysiler ile yatak, çeyiz, bakır gibi değerlerin, sergilemeye açılabileceği gündeme getirildi.
2 Güne paylaştırılan sempozyum programında; araştırmacı bildirimlerine yönelik değerlendirmeler kaydedildi.
Yaklaşık 1 saat süren değerlendirme etabının ardından, Gerede Meslek Yüksekokulu’nda Deri Ürünleri sergisi ve Yaşayan Ayakkabı Müzesi, sempozyuma katkı sağlayan akademisyenlere tanıtıldı.
“Yaşlanmayan, gençleşen bir müze”
Sergi ve müze akademisyenlerin ilgisini çekerken, Gerede Meslek Yüksekokulu Müdürü Nurettin Akçakale, ziyaretleriyle yüksekokulu şereflendiren akademisyenlere önemli bilgiler aktardı.
Yüksekokuldaki mevcut programlar arasında, Deri Teknolojisi ve Ayakkabı Tasarım ve Üretim Programı’nın teknik olarak üretim ve tasarıma dayandığını ifade eden Akçakale; “Gerede, sektörel olarak deri ürünü ile tanınan bir kent. Deri, bölgemizin dokusuyla özdeşleşen bir ürün olduğundan, yüksekokulumuzda bu isim altında böyle bir bölümün olması, sektöre ara eleman yetiştirilmesi ve bölge tanıtımı açısından önem arz ediyor. Ayakkabı müzemiz göründüğü üzere, deriden işlenen ayakkabılardan oluşuyor. Birçok tanınmış sanatçının ayakkabılarını, müzemizde isimleriyle birlikte sergiliyoruz. Kültürel olarak, hem nostaljik hem de sürekli yenilenebildiği ve her geçen gün bir yenisinin eklenebileceği veya alan yönüyle genişletme imkanına sahip olduğumuz, yaşlanmayan, gün geçtikçe gençleşen bir müze.” dedi.