Bayramım İmdi
“Bayramım imdi, bayramım imdi,
Bayram edersin yar ile şimdi.
Hamd-ü senalar, hamd-ü senalar,
Dost ile bayram kılarım şimdi.”
Hak aşığı Hacı Bayram Veli Yaratan’a olan aşkını bir bayram sevinci gibi anlatıyor. Hak’ın nimetine ulaşmanın mükâfatını bayram olarak görüp böyle teşekkür ediyor.
Bizlere manevi iklimi ile konuk olan Ramazan ayı, yerini bir mükâfat ve kucaklaşma zamanı olan bayramımıza bırakırken, bu yıl hiç de alışık olmadığımız bir Ramazan ayı ve bayram yaşamak zorunda kaldık. Buna da şükürler olsun. Buruk ta olsa o hazzı duymak yine de güzel.
Aylardır evlerimizde yakamıza yapışan virüs korkusundan birçoğumuz çoluk çocuğu, akrabaları, dostları, tanıdıkları yakınımızda göremeyip, Ramazanın manevi havasında bir araya gelip, Cumalar, teravihler kılamayıp, mukabeleler, sohbetler, iftarlar yapamadık. Cenazelerimizi kimsesiz, sessizce toprağa verdik. Aileleri ve çocukları ile bir arada olamayanlar daha bir buruktular. Bu ayrılık günlerine bayramın günleri de eklenince eşin dostun, akrabanın, arkadaşın yokluklarında kıymetleri bir daha ortaya çıktı. Şükür ki her an, Hacı Bayram Veli’nin şiirindeki dost, yani Allah hep bizimleydi. Umarım O’nun büyüklüğünü, biz kullarına sunduğu dünya nimetlerinin kıymetini bir daha anlama imkânı bulabilenlerden olma mutluluğuna ermişizdir.
Bu bayram, teknolojik cihazlar, internet, bilhassa görüntülü konuşma imkânı veren telefonlar yüz yüze görüşüp kucaklaşamadıklarımızı karşımıza getirdi. Varlıklarını görme, seslerini yakinen duyma imkânımız oldu. Bilgilenme imkânı bulduk. Telefonlarda avunduk. Belki ikram sofralarını paylaşamadık, ama bizim insanımız, devletimiz, mahalli görevlilerimiz, kimsesizi, yoksulu, yetimi gördü, gözetti, hastaya sahip çıktı tedavi için çalıştı. Bu çok önemli destek, çok büyük bir nimetti. Bizler arasındaki bağ, uzakta da olsak kopmadan devam etti.
Şimdi düşünüyorum böyle bir virüs korkusuyla, bu kısıtlama günleri bundan elli- altmış yıl önce yaşansaydı ne olurdu? Hani o yıllarda, çoğumuzun görmediği bilmediği TV lerin olmadığı, tuşlusunu bırakın çevirmelisinin bile olmadığı, belki postanelerde bin bir güçlükle bağlantı kurulmaya çalışan haberleşme cihazlarının bile kısıtlı olduğu devirlerde evlerine sığınmak zorunda kalan insanlar Ramazanı, Bayramı nasıl yaşardı? Nasıl haberleşir, nasıl bayramlaşır, nasıl hasret giderirlerdi?
Bu kıyaslamayı sadece şimdiki çocuklar değil, yaşı en çok yirmi – yirmi beş olanlar bile sanırım yapamazlar. Böyle bir dünya onlar için imkânsız, olur mu öyle şey! diyerek şaşıracak, o günlere inanmayacaklardır. Bizler nasıl bizden seksen-yüz yıl önce yaşanan savaşlar ve felaket günlerini nasıl çok iyi idrak edemiyorsak, şimdikiler de bizim görüp yaşadıklarımızı öyle idrak edemiyorlar. İçimizden belki o günler çok güzeldi demek gelir, ama bunun gibi kısıtlı günlerin geçmiş dünyamızda yaşanmış olmasının sonuçlarını düşünmek oldukça zor.
Şu da var ki günümüzün hastalıklarının bir sebebi belki de sınırsız ve kontrolsüz teknolojinin olumsuz etkenleridir. Bu nedenle geçmişte böyle günler yaşamamış olabiliriz. Bu da bir ihtimal.
Yeniden birlikte, sağlıklı, huzurlu, mutlu günleri ve bayramları yaşayabilmek ve yeniden kucaklaşabilmek temennisiyle…