Çok kar yağardı eskiden. Zaman galiba ahir zaman. Osman amcanın ayakları ıslanırdı, yükü ağırdı, oturur dinlenirdi. Düşünce sırtında un çuvalıyla, saklandığımız yerden gelir, yardım ederdik kalkmasına. “Köppoğulları” derdi, ama gülerdi. “Yapmayın çocuklar yüküm ağır” derdi, Allah rahmet eylesin Osman amcaya.
Yağmurlu havalarda göde göde oynardık, un, yumurta verirdi komşu teyzeler, üç beş arkadaş o topladığımız un ve yumurtayı, ateş yakar teneke parçası üzerinde pişirir yerdik. Ne tuz var ne yağ, ama lezzet var lezzet ve öylesine mutluluk.…….
Gavut vardı iki çeşit. Şimdiki çocuklar daha şanslı, çikolata binbir çeşit.
Düğünler bir başka muhabbetliydi çocukluğumda, assolist hanfendinin çalgısı defti. Dumanın Safiye Teyze hem çalar, hem söyler hem de oynatırdı. Erkek sinek giremezdi. Biz çocuklar bile kadın kılığına girer, öyle bakardık kıyıdan köşeden oynayan teyzelere ablalara, ama her şey seviyeliydi. Bekçi Muharrem abinin düdük sesi hırsızların, uğursuzların, dedikoducuların kalbine inerdi.
Velhasıl o zamanlar her şey daha güzeldi. Saf ve temiz. Sabah ezanından sonra namazlar kılındı mı, esnafın kepenk sesi melodi gibi gelirdi.
Velhasıl çok şey yazmak lazım. Kavacığın düzden sessiz ve kimsesiz, Gerede’ye kuşbakışı bakarken.
Davulcu Cafer amca çal davulunu, kim ne derse desin, yeter ki sen mutlu ol. Şimdi çok şey unuttum. Her şey yalan. Vefasızlık diz boyu. Paran Kadar konuş. Devir galiba ahir zaman……
Zaman tünelinde yolculuk. Gerilerden berilere kaç çiçek açtı, kaçı soldu kim bilir? Dört bin küsür yıllık Gerede tarihinde kimler geldi kimler geçti bu topraktan. Gün bu gün, yaşadığımız gün hiç geri gelir mi?
Son sözüm. Ne yazık ki geçmişle kıyaslayınca Geredemiz layık olduğu yerde değil. Hizmeti olanlara iyi dileklerle sonsuz teşekkürler. Ben Gerede’mi seviyorum. Uzatmaya gerek yok. Geredemizi bundan böyle dört bin yıllık tarihimizin verdiği güçle, bizden sonraki kuşaklara kusursuz devredelim. Bize teşekkür ve dua yeter.
Sona doğru iyi yolculuklar…13.02.2008 Necati Yardımcı “
- Nisan. 2018 Allah rahmet eylesin, mekânı cennet olsun.
Ölümünden iki ay kadar önce yine uğramış hatıralarını yazdığı defterini bana verip, “Bu sende dursun, fırsat bulursan okursun hocam.” demiş ve o sıra yaşadığı bir olayı anlatırken gözyaşlarını tutamamıştı.
“Kazım Hocam çok rahatsızdım, hastane dönüşü eve giderken yolda zor yürüyor, iki tarafa sallanıyor, düşmemek için kendimi zorluyordum, bir ara tökezleyip düştüm. O sırada benimle aynı yolda yürüyen birkaç kişi, durumumu görüp, bana yardım edecekleri yerde; “Sarhoş bu, güpe gündüz ne bu böyle? “deyip, geçip gittiler. O an dünya başıma yıkıldı. Benim sarhoşlukla geçecek bir hayatım yoktu. İnsanlar niçin bu kadar merhametsiz oldular, niçin sadece dışa bakarak içi unuttular?
O gün onu teselli edebildim mi bilmem, ama cenazesindeki büyük kalabalık çok sevildiğini gösteriyordu. Orada dostlarının varlığını görmüş ve umarım bizlere hakkını helal etmiştir ve sanırım “Sona doğru iyi yolculuklar” derken bunu kastetmişti. Dilerim sonsuzlukta mutludur.
Tüm dostlara sağlık ve huzur dolu hayat temennisiyle…