Geçmiş Zaman Olur Ki…
Not: Yer isimleri ve şahısların durumu, çalışmanın yapıldığı 2001 yılına göredir.
“ RADYO İŞLİ ”
Transistorlular, lambalılardan kısa bir süre sonra çıkmış olmasına rağmen Türkiye’ye çok yıllar sonra girmişti. Gerede’ye de ilk transistörlü radyo 1960’lı yıllarda gelmişti. Transistorlular lambalılara oranla daha güçlüdür ve genelde uzun orta kısa dalga yayınlarını kolayca dinleyebilirsiniz. Lambalı radyo tamiri büyük dikkat isteyen bir işti. Çünkü her an elektrikle karşı karşıya idiniz. Transistorlu radyo tamiri ince işçilik istemesine rağmen daha kolaydı. 1968 de İstanbul’da Philips firmasının kursuna giderek transistorlu radyo bilgisini buradan öğrendim. Radyodan çok sonra ortaya çıkan teyp ve oto radyosu tamirini ise hiç yapmadım. Televizyonun adını küçüklüğümde duyuyordum. Türkiye’de ilk defa Ankara’da TV yayını yapıldığını hatırlıyorum. Gerede’ye de 1972 de gelmişti. Ne yazık ki o sıralar bu sanatı bırakmak üzere idim. Bu nedenle de uzun süre TV tamiri yapmadım.
Radyo tamir işinde maddi kazancım pek fazla değildi. Bunda eş-dost ilişkileri ve insanlara yardımcı olma düşüncem etkiliydi. Daha önemlisi bu konudaki merakımdı. Elektroniğe olan ilgi ve sevgim nedeniyle ondan hiç kopamadım. 1980 yılına kadar değişik mekânlarda sanatımı icra ettim. En son çalıştığım eski yağ – yoğurt pazarındaki (şu anda Siemens bayiinin olduğu caddedeki (burası çok daha önceleri nalbantlar çarşısı idi, sonradan yağ yoğurt pazarı olmuştu) dükkanımda bir süre daha çalışıp oyalanarak, Bağkur’ dan emekli olup işi bıraktım. Geçmişte bir süre yanımda çalışan yeğenim Mustafa Güzelce de o yıllarda babasının minibüsüne ilgisi ve otomobil merakı nedeniyle bu sanatı devam ettirmedi.”
Oturma odasında uzaktan kumandalı müzik setini göstererek bu günkü teknolojik durumu sorduğumda;
“Son yıllarda teknoloji çok hızlı gelişti. Bilhassa elektronik mükemmel hale geldi. Geçmişteki imkânsızlıkların hiç biri yok, her türlü cihaz kolayca bulunabiliyor. Geçmişin güç şartları şu an yok. Bu gün çok iyi.” Diye cevap veriyor Radyocu Remzi ağabey buruk bir gururla. Sonra birlikte evini geziyoruz.
Evin her köşesi geçmişinden parçalarla dolu. Özenle koruduğu camekanlı kütüphanesindeki kitapları, dergileri hala tertemiz. Hepsini okuduğunu ifadelerinden anlıyorum. Evin çatı katı nostaljik bir atmosfere sokuyor bir anda beni. Bir tarafta marangozluk – mobilyacılık el aletleri ve radyo tamir parçalarının durduğu camekânlı dolap ve bir zamanların dev müzik kutusu 1937 model Amerikan Philco marka pikaplı uzun, orta, kısa dalgalı bir radyo hala çalışır vaziyette bir abide gibi karşıma çıkıyor. Kendi imal ettiği ahşap kabinli radyonun düğmesini çeviriyor, geçmişte olduğu gibi bir süre bekliyoruz kırmızı flaman ışığının yanmasını ve tok bir sesle Ankara Radyosundan haberleri dinliyoruz. Bu radyoya bir de diafon sistemi yapmış, aşağıdaki odayla haberleşebiliyor bu sayede.
Onun radyo ile olan ilgisi hiç bitmemiş. Görmesi gözlüğüne rağmen artık netliğini kaybetmiş ama, hala arkadaş ve dostlarının eski radyolarını tamir edebilecek gücü var. Hatta altı ay önce yaptığı, küçük bir tahta tablo üzerine çok basit iki radyo parçasından oluşan, 1648m.- 1500m. uzun dalga yayınları kulaklıkla dinlenebilen, sadece anten ve toprak hattı ile elektriksiz-pilsiz çalışan düzeneği gösterince yaşadığım şaşkınlığı ifade edemem.
1994’te eşini kaybettiğinden bu yana bu ahşap kâgir Gerede evinde yalnız yaşıyor. 1946’dan bu yana sigara içmediğini, sağlığını buna bağladığını söylüyor. Çocukları (üç kız, bir erkek) onu zaman zaman ziyaret ediyor, yalnız bırakmıyorlar. Ama herkesin bir dünyası var.
Kendimi bir anda çocukluk yıllarımda bulduğum evinin bu köşesinden ayrılırken yaşlı ama hala capcanlı gözlerindeki mutluluğu ile birlikte, her zaman kendisini ziyaret edebileceğimi ifade ediyor. Saygıyla elini öpüyor ve geçmişin esintilerini taşıyan bu atmosferden dışarıya, günümüze dönüyorum.
Yıl 2015 Allah rahmet eylesin…