Kahvehaneler memur, işçi, esnaf lokalleri şekline dönüşürken, ilk modern pastane Sedef, o yılların gençliğinin vazgeçilmez duraklarından biriydi. Burada erkekler, kızlar ayrı oturup, dondurma, dondurmalı supangle ve keşkül yer, meşhur üzümlü silindir kekle salep içerek, sohbet ederken, rahmetli arkadaşımız pastacı Mehmet’in ön vitrine yerleştirdiği dondurma makinesinden yol üstünde gezinti yapan arkadaşlarını “Merhaba beyler” diye durdurup dondurma ikram etmesi unutulmaz anılar içinde yer alıyordu.
Şehir merkezindeki küçük işyerleri de değişimden nasibini almıştı. Bakkal dükkânları büyümüş, pasaj türü alış veriş merkezleri oluşmaya başlamıştı ama Geredeliler pasajı pek sevmediler ve tekrar yol üstü işyerlerine döndüler. 80’li yıllardan sonra açılan ilk büyük market olan Gimpa Gerede’ye süper market kavramını getirmişti.
Başka yerlerde görülen yenilikler doğrultusunda yeni ve farklı iş sektörleri de ortaya çıkıyordu. Koltuk, divan, yatak gibi belli ev eşyaları yanında buzdolabı, çamaşır makinesi, fırın gibi beyaz eşyalar da yer alıyordu. Aranjmanların ve Arabesk müziğin revaçta olduğu ilk kasetçi dükkanları Halim ve Fotoğrafçı Ahmet’in işyerleriydi. Sihirli karanlık kutu şipşak fotoğrafçılar zaten foto Müge, Gönülal gibi fotoğraf stüdyolarına dönmüştü. Arzum Konfeksiyon, Bacılar, modern tarzda açılan ilk hazır giyim dükkânlarıydı. Acemin Kazım, Hacı Fikri, Hacı Erdoğan gibi iğne iplikten çakmak ve baharata kadar her şey bulunan dükkânlar, attarlar yeni yetişenleri de olmadığı için bir bir kepenklerini indirip yok olmuştu. Dede Durmuş, Hafız Haydarlar ve bir iki işyeri eski tarzı devam ettirenlerdendi.
Yine yeni ustaları yetişmeyen ve Gerede’de oldukça önemli bir imalat sektörü olan ayakkabıcılar, Celler gibi bir iki imalatçı da imalat yanında, kavaflara dönüşmüş hazır ayakkabı satmaya başlamışlardı. Bakırcılar, demirciler, saraçlar çağın motorizeleşmesinden olumsuz nasiplerini almışlar birkaç dükkân kalarak küçülmüşlerdi. Gerede’de yüzyıllardır kurulan Panayırlar da ilerleyen yıllarda Gerede esnafının mallarını sergileyip sattığı etkinlik olmaktan çıkmaya başlayacak, çağa uygun modernize olamayacak, dışarıdan gelenlerin pazarı haline dönüşecekti. İlerde Gerede ekonomisine katkısı tartışılacaktı.
Yenileşme, gelişme iyi şeylerdi, ama gerekli yenileşmeyi, gelişmeyi olumsuz etkileyen siyasi yönetimlerin kısır döngülü çatışmaları tabanda da huzursuzluklar oluşturduğundan sosyo – ekonomik duraklama 70’li, 80’li yıllara damgasını vurmaya başlamıştı.
O yıllarda Türkiye’nin içinde bulunduğu dar boğazdan Gerede’de nasibini fazlasıyla almıştı. Yağ, şeker, çay gibi gıda maddelerini bulabilmek imkânsızdı. Memleket, temel gıda maddeleri gibi zaruri tüketim maddelerinden, petrol ürünlerine kadar yoklarla boğuşurken ülkede karaborsa zenginleri de türemekteydi. Halk, karaborsacılardan müsadere ile, Belediyenin dağıttığı bir kilo sıvı yağı alabilmek için Belediye kapılarından Yeni Camiye kadar uzun kuyruklar oluşturuyordu. 1979 da Belediye’de çalıştığım sırada yaşadığım bu yokluk günlerinde halkın çektiği sıkıntılar, sanırım Avrupa’nın 2. Dünya savaşı yılları ve sonrası yenilgiye uğrayan devletlerin halklarının çektiği sıkıntıları anlatan filmlerden çok daha acı senaryoları ortaya çıkabilir.
80 li yılların sonuna doğru evlerde imal edilen birçok yiyecek maddesi bakkallardan alınmaya başlamıştı. Hatta çoğu köylü vatandaş, yumurtasını, tavuğunu, yağını, ekmeğini, şehirden alıyordu. Bu suretle insanımızın üreticilik vasfı da kaybolan değerler içinde yer alıyordu. Kol gücüyle yayıkta dövülerek elde edilen tereyağı, elektriğe kavuşan bazı köylerde elektrikli yayık makineleri kullanılarak imal edilmeye başlanmıştı, ama tadı tabii yapıdaki kirlenme ve suni yemle beslenme paralelinde eski Gerede yağı tadında değildi. Çevrede rağbet gören Gerede Peyniri de bu olumsuzluk içinde eski vasfını kaybediyordu.
Hayvancılık ve tarım yapan köylü vatandaşın ürünlerin in değeri, düşük hayat standartlarına uygundu ama yokluk yıllarının ardından gelişmeye başlayan makineleşme paralelindeki modernizasyona ayak uyduramama ilerde kendini iyice ortaya çıkaracaktı. Artan nüfusa rağmen üretim, maliyet yükseklikleri nedeniyle de azalmıştı. Tarlalar ekilmiyordu. Bilhassa Ankara yolu çevresinde ve Karabük yolu tarafındaki uzak köylerde gençler ekmek kapıları için büyük şehirlere göç eder hale gelmişlerdi. Köylerde birkaç yaşlı vatandaş dışında kimse kalmamıştı.
Devam edecek…
elinize kaleminize sağlık