Gerede, Batı Karadeniz Bölgesi karayolu ağının önemli bir kavşak noktasındadır. Yükseltisi nedeniyle, üstündeki atmosfer katmanı ince olduğundan; dört mevsimde de geceler ve güneşsiz gündüzler soğuk yahut serindir. Sonbaharın ilk kar buraya düştüğünden, batının Erzurum’u olarak bilinir. Tedbirsiz misafirlerini de üşütüverir. Geredeli alışıktır iklimine. Yazları daha serince olan yaylalara çıkar. Gerçi yaylaya göç, sıcaktan bunalmaktan değildir. Yayla bir mekan değişikliğidir, günlük gailelerden gecelik uzaklaşmaktır, barbeküdür, orman, çimen, kuş sesidir, temiz hava ve sudur, sessizlik, dinginlik ve inzivadır…
30-40 yıl öncesine kadar doğduğu yere hapsolan Geredeli’nin ekserisi geniş aile (üç kuşak bir arada) yapısına sahip ve gelenekçiydi. Şehirlisi, köylüsünden daha muhafazakardı, kadını evden çıkamaz, çıktığında iyice örtünürdü. Geleneksel kıyafeti sadece yüz kısmının göründüğü örtme yahut atkı ve uzun etekti. Ayaklarda genelde mes-lastik vardı. Köylü kadın koşuşturma mecburiyetinden daha özgürdü, davranışında ve yoksul giyiminde. Entari ve şalvar don giyerdi. Hangi saçını göstersindi ki? Örterdi. Şehir erkeği beyefendi, köylü erkeği pek adam yerine konulmayan efendi idi. Köyden merkeze hızlı göç her alanda etkileşim ve değişim getirdi. Çarşıda bir-iki bakkal, kahvehane derken, ticaretin ek serisine hakim oldu köylü. Sosyal ve siyasi hayata da girdi yavaştan ve yerel yönetimi ele geçirdi. Köylünün adım atmadığı Esentepe mesireliğinde şehirli görülemez oldu. Yaşanan önlenemez doğal süreçti. Köylüde her alanda şehirli standardını yakaladı. Ve varlığın yeni sahibi oldu. Şehirliye asaleti kaldı.
Yaşananlar ulusaldı aynı zamanda, ülkede de sermaye ve iktidar el değiştirmişti. Beyaz Türkler denilen burjuva ve aristokrat sınıfın yerini Anadolu sermayesi ve muhafazakar taşralı almıştı. Şehir taşra kültür buluşması, Tv’de basından izlenen global empozelerden de etkilenerek bir sentez ararken; iktidarın türbanlı tarz önermesi, tesettür modası olarak kabul gördü. Geredeli’nin tarzı da buna benzerdi zaten. Giyim tarzı tamamda. Kafaların içi alacakaranlık. Hadi hayırlısı.
Ne sıcak samimi bir yazı ne kadar akıcı bir anlatim