57 yaşında kaybettiğimiz Ata’mızın aramızdan ayrılışının 74. Yılı. Tabii ki kastettiğimiz fiziki anlamda. Fikri anlamda Atatürk düşüncesi hâlâ yaşıyor ve eserlerinde kendini gösteriyor. Şüphesiz o da bir fani idi. “Her fani ölümü tadacak” hükmünce zamanı gelince fani âlemden bâki âleme geçti. Zaten kendisi de söylememiş mi? idi: “Benim nâciz vücudum elbet bir gün toprak olacaktır, lâkin Türkiye Cumhuriyeti ilelebet payidâr olacaktır” . Görevlerini harfiyyen, fazlasıyla yerine getirmiş, Türk büyüğü olarak, sevgiye, saygıya, hayırla anılmaya, fatihalara lâyıktır. Milleti bir araya getiren, bu birlikle yumruk olup Vatanı kurtaran, sağlam-sarsılmaz-saygın- örnek, Türkiye Cumhuriyeti Devleti’ni kuran ve gençliğe armağan eden Atatürk rahmete lâyıktır. Birlik sağlayıcıdır-Vatan kurtarıcıdır-Devlet kurucudur-Önderdir, saygıya lâyıktır.
Atatürk, olayların nasıl gelişebileceğini ve bu olaylara ne dereceye kadar müdahale edebileceğini büyük bir gerçekçilik ve ileri görüşlülükle hesaplardı. Bu karakteri, başarısının ve yükselmesinin en mühim unsurlarından biridir.
1918 sonu, Dünyanın gördüğü en mühim olayın, Dünya dengesini değiştirerek kapandığı andı. Türkiye tarihinde de 600 yıldan beri böylesine bir kriz olmamıştı. 1071’den itibaren bu aziz vatan topraklarında mevcut olan devlet varlığımız neredeyse yok edilme tehlikesi ile karşı karşıya kalmıştı. Devletimizin, kendisini savunamayacak kadar acze düştüğü zanneden düşmanlarımız elde kalan son vatan parçası, Anadolu’nun üzerine akbabalar gibi saldırmışlardı. Hatta batının kuklası maceraperest Yunan bile, vatanımızı istilâya yeltenmişti. Mustafa Kemâl’in liderliğinde, milletimizin çelik iradesi ve üstün fedakârlığı karşısında darmadağın oldular. Boyun eğdiler.
Bir Gazeteci sorar: “Paşam başarınızın sırrı nedir” “Nasıl başardınız” Cevap: “Telgraf telleri ile” Evet, düşman, işgalciler, Mondros’la başlattıkları işgalde ilk önce telgraf, telefon, posta, liman, karayolu ile milleti haberleşmeden, birleşmeden alıkoymak istedi ama Mustafa Kemâl, yine başardı, buna rağmen. Türk Milletini düştüğü durumdan haberdar etti, birlik haline getirdi, kimlik kazandırdı. Türklük şuuru oluşturdu. Dağınıklığı, birliğe ulaştırdı. Dağınık milletten, bir yumruk, bir balyoz oluşturdu. Bu güçle vatanı düşmandan temizledi.
Adı önce Mustafa’dır. Sonra Mustafa Kemâl olur. Sonra da Mustafa Kemâl Paşa. Sakarya’nın ardından Başkumandan Müşir Gazi Mustafa Kemâl’dir. Ve ölümüne kadar, sadece Atatürk… Hiç dikkat ettiniz mi? Bu sıfatların hiç birisini bir makamdan veya kişiden almış değildir. Hepsi kendisine milletinin armağanıdır. Hak ettiği için…
O dünden bugüne ve yarınlara vizyondur. Yıllar öncesinden bugünü görüyor, 70 yıl öncesinden hedefler çiziyor. –“Yurtta sulh, Cihanda sulh” diyor; Yaraların sarılması lâzım güçlenmek, ayağa kalkmak, kimliğimizle, birliğimizle bir daha kimsenin sataşamayacağı, sataşmaya cesaret edemeyeceği güce ulaşmak için savaşı artık medeniyet yolunda açıyor. Gücün ekonomi olduğunu söylüyor.
–“Siyasi ve Askeri zaferler ne kadar büyük olurlarsa olsunlar, ekonomik zaferlerle süslenmezlerse payidar olamazlar, az zamanda sönerler” diyor ve 18/Şubat/1923 İzmir’de İktisat Kongresi tertip ediyor, Milli Ekonomi ilkesini yürürlüğe koyuyor. Sonra Lozan’a gidiliyor, iliğimizi, kemiğimizi sömüren kapitülasyonları kaldırıyor, hızlı bir kalkınma savaşı başlatıyor. 1923-1938 arası 15 yılda gelişme çizgisini hâlâ yakalayamadık. Sağlığında, 1 TL =3 Sterlindi. Yine 1 TL= 6 Dolardı. Bugünkü durumumuzu ve karşılaştırmayı size bırakıyorum.
–“Özgürlük” diyor; “Hürriyet ve istiklâl benim karakterimdir” diyor. Esaret nedir bilmeyen bir milletin karakteridir dudaklarındaki….
–“Dış Türkler” diyor; Manevi köprüleri sağlam tutun, dil bir köprüdür, inanç bir köprüdür, tarih bir köprüdür. Köklerimize inmeli ve olayların böldüğü tarihimizin içinde bütünleşmeliyiz. Onların (Dış Türklerin ) bize yaklaşmasını bekleyemeyiz. Bizim onlara yaklaşmamız gerekli, diyor; Bu sözünü vasiyet fedakârlığında yerine getirmemiz beklenirken, tarihi olayın kendiliğinden gerçekleştiği de bir başka gerçek.
–“Laiklik” diyor; anlamını ısrarla tekrarlıyor ve asla dinsizlik değil diyor. Din düşmanlığı hiç değil.
–“Eğitim” diyor; Geleceğimizi eğitim şeklimiz ve yapımız belirleyecek diyor. “Eğitimdir ki bir milleti ya müstakil, şanlı ve müreffeh olarak yaşatır, ya da esaret ve köleliğe mahkum eder” diyor. “Öğretmenler yeni nesil sizin eseriniz olacaktır ” diyor ve ekliyor. “Yetişecek çocuklarımıza ve gençlerimize, görecekleri tahsilin sınırları ne olursa olsun, en evvel ve her şeyden evvel Türkiye’nin istiklâline, kendi benliğine ve milli geleneklerine düşman olan bütün unsurlarla mücadele gereği öğretilmelidir. Milletlerarası dünya durumuna göre, böyle bir mücadelenin gerektirdiği milli ruhla donanmamış fertlere ve bu nitelikte fertlerden oluşan toplumlara hayat ve istiklâl yoktur ” diyor.
–“Bütün ümidim gençliktedir” diyor. “Gençler, Cumhuriyeti biz kurduk, onu siz yükseltip sürdüreceksiniz” diyor. Bu kanaatla ve kararlılıkla, En büyük sonuç ve eserim dediği Türkiye Cumhuriyeti Devletini, iyi yetişmiş, iyi yetiştirilmiş, Türk Gençliğine armağan etmiştir, emanet etmiştir. Gençliğe Hitabesi ile de ikazlarını yapmıştır.
“ Hayatta en hakiki mürşit ilimdir ” sözüne bakarak değerlendirelim geleceği. Hızla büyüyen, gelişen, güçlenen Türkiye dünyayı korkutuyor. Üstelik 21. Yy. istersek Türklerin Yy.’ı olacak, kültürü yüksek toplumların ayakta kalacağı Yy olacak, Bilgi çağı – Bilgisayar çağı olacak. Dünya bilgisayarla, internetle haberleşirken, yerimizde saymak bile, geride kalmak demektir.
Atam, Vatan-Millet sana minnettardır.
Ne Mutlu Türk’üm Diyene !
Hocam yazilarinizi takip etmekdeyim, Gerede Ticaret Lisesinden 1990-1992 ögrencinizdim umarim hatirlarsiniz. Saygi ve Selamlarimla Ellerinizden öperim.