17 Ağustos’ta, 12 Kasım’da beraber sarsıldık, bütün Türkiye, Gölcük oldu, İzmit oldu; Adapazarı’ndaki can pazarına dikkat kesildi; Yalova’ya ağladı, Düzce’de acı, Kaynaşlı’da feryat, Bolu’da üzüntü tazelendi. Kurtulanlar bizim canımız, toprağa verdiklerimiz ise bizim bedenimizdi.
Türkiye, Yy’ın felâketi diye kayıtlara giren deprem felâketiyle, sadece 20 bine yakın insanını değil umutlarını, sanayimizin ve zenginliğimizin nabzında büyüttüğümüz şehirleşmeden, sanayiye; sivil savunmaya, Kızılay’a kadar bir çok değerlerini de yeniden gözden geçirmek zorunda kaldı. İzmit, Sakarya, Yalova, Gölcük, Bolu, Düzce’yi kural tanımazlığa kurban edip toprağa gömdük.
Önce 17 Ağustos, sonra 12 Kasım’da canımızla bir bildiğimiz mekânların evlerimizin, işyerlerimizin yıkılabileceğini, fayın değil betonun öldürebileceğini öğrendik. Depremle yaşamayı, hayatta kalmayı öğrendik. Artık umutlarımızı toprağa gömmemenin yolunun deprem güvenlikli bir binada oturmaktan, eğitimden, afetlerde iyi organize olmaktan, depreme her zaman hazırlıklı olmaktan geçtiğini biliyoruz.
Depremle Türkiye’nin en tanınan simaları arasına giren Kandilli Rasathanesi ve Deprem Araştırma Enstitüsü Eski Başkanı Prof. Dr. Ahmet Mete Işıkara, yaşanan depremlerden sonra toplumda giderek artan bir deprem bilinci oluştuğunu, bunun deprem açısından gelecek nesilleri daha korunur hale getireceğini söylüyor. Depremden korunmanın iki yolunu, güvenli yapı ve eğitim olarak açıklayan Işıkara, “ Bir depremden korunmanın iki temel yolu var. Birincisi deprem güvenli konut yapmak. Diğeri bir deprem sırasında neler yapmamız gerektiğini bilmek, depremle yaşamayı öğrenmek demektir.” diyor.
Depremden korunmanın en önemli ve vazgeçilmez yolu can güvenliği için binaları doğru inşa etmek. Yetkili bir mimar, arsanın imar durumuna göre mi projesini mi yapmış? Zemin etüdü şart. İnşaat mühendisi, o zemin durumuna göre statik ve dinamik projesini oluşturacak. Bina yapılırken, kesinkes denetim ve kontrol altında yapılacak. Sizlerin sorgulaması gereken akış zinciri bu. Bunu unutmamanızı diliyorum.‘’Zemin verilerini kullanalım’’ dediğimiz zaman, jeofizik mühendisleri, jeoloji mühendisleri, jeoteknik mühendisleri, binaların inşa edileceği zemin ortamını inceleyerek, ortaya çıkan zemin durumuna göre binanın statik ve dinamik projesini yaparlar. Bir de bizim hiç sormadığımız, ama bundan sonra sizlerin özellikle sorgulaması gereken, ‘’Yapısal bilincin yayılması için, bu binanın inşaat ruhsatı var mı, bu binanın temel üstü ruhsatı var mı, bu binanın iskan izni var mı?’’ suallerini de sormak zorundayız. İkinci öğreti, yapısal olmayan tehlikeler; yani binanın yapısı dışında, evinizin içinde, aklınıza gelen her türlü eşya. Gölcük depreminde, ölümlerin yüzde 3’ü bu eşyalardan ve yaralanmaların yüzde 50’si de bu yapısal olmayan hasarlardan kaynaklıdır. O önlemler alınmış olsaydı, diğer yaralılarımıza doktorlarımız çok daha fazla zaman ayırabilecekti. O zaman, ne yapacaksınız; evinizin içindeki eşyaları size zarar vermeyecek bir düzene getireceksiniz. Yatak odasındaki giysi dolabı yatağınızın uzağında olması gibi. Ama yapılması gereken nedir; yaşamsal tehdit yaratacak eşyaların sabitlenmesi –yatak odasındaki giysi dolapları gibi- ekonomik kayıp yaratacak eşyaların sabitlenmesi ve de yaşamınızı kolaylaştıracak, sizin için önemli olan eşyaların sabitlenmesi. Nasıl mı?
Bu, kitaplığın arkasından veya üzerinden bir L profil yardımıyla yapılabilir. Her ofiste bir veya daha fazla dosya dolabı bulunur ve bunların bazıları oldukça dengesizdir, devrildiklerinde çıkış yollarını kapatabilecek ya da çalışma alanları üzerine düşebilecek olan dolapların sabitlenmesi önemlidir. Tavanda desteklerle asılı duran aydınlatma armatürleri emniyetli gibi görünse de, eğer beton tavana doğru şekilde bağlanmadılarsa, yerlerinden çıkarak, çalışanların üzerine düşebilirler. Bu durumda, kopmuş elektrik kabloları yangın tehlikesi de oluşturabilir. Aydınlatma elemanlarını inceleyip, onları tavana sabitlemek için planlar yapılmalı. Deprem sırasında sadece ağır nesneler tehlike yaratmaz; kırılan camlar veya seramik vazolar gibi parçalanarak etrafa saçılan nesneler de tehlikeli olabilir. Üst raflardaki seramik vazoları plastik olanlarıyla değiştirip, alçak yerlere koyun. Çalışma alanlarını camlardan uzak yerlere taşıyın. Su ısıtıcılarının neden olacağı zararın bedeli yüksektir. Özellikle yakıt olarak gaz kullananlar, patlama ve yangın için potansiyel tehlike oluşturur. Su ısıtıcısını duvara monte ederek, su ve gaz hatlarının ise esnek borularla binaya bağlanmasına özen göstererek önlem alabilirsiniz.
İnsanoğlunun hayatta kalıp gelişmesini sağlayan sebepler arasındaki en önemli unsur olarak, uyum yeteneğini sayabiliriz. Beklenmeyen, alışık olmadığımız ve kontrolümüz dışındaki hâdiseler karşısında yaşadığımız kısa süreli şoklardan sonra bu olağanüstülükler sıradanlaşır, daha doğrusu biz uyum sağlayarak hayat ritmimizi yeni şartlara uydururuz. İnsanın dünyadaki macerasında gelişme olarak kaydedilen her aşamada bu uyum yeteneğimizin büyük etkisi vardır. Bu, dün bugün arasında bir değerlendirme yapıldığında başvurulan temel referans noktasıdır. Fakat öyle hâdiseler vardır ki, ne kadar alışsak da varlığımızı tehdit etmeye devam eder: İşte tabiatın tahribinden kaynaklanan iklim değişiklikleri neticesinde yaşanan felâketler ve deprem bir türlü baş edemediğimiz âfetlerdendir.
Kısaca 1999 yılında iki defa yaşadığımız deprem felâketi devlet başta olmak üzere bütün toplumu derinden etkilemiştir. Depremle birlikte hepimiz kendimize çekidüzen vererek üstümüze düşen sorumluluğu yerine getirmeye başladık. Fakat zamanın küllendirdiği acılarımızı unutursak, yarının bir başka kötü sürprizinden sonra yıkılmamız ve binlerce insanımızı kaybetmemiz kaçınılmazdır. Çünkü gelecek, dünden ders alıp yarının sürprizlerine karşı tedbirli olanların ellerinde yeşeren umutlu günlerdir.