Ekmeğe ve Emek
Ekmek ve emek anlayana çok şey anlatır.
Ekmek bizim kültürümüzde vazgeçilmez bir besin kaynağı.
Geredeliler içinse makarna yanında bile tüketilen ana besin maddesidir. Doyuruculuk, besleyicilik ve vitamin vasıfları onu en fazla tüketilenler arasında öncelikli yapmıştır.
Geçmişten günümüze Anadolu insanının ekip biçtiği tarlasının en önemli mahsullerinden olan buğdayın öğütülerek un hale gelmesi, sonra da suyla yoğrulup fırınlarda pişirilerek sofralarımıza gelmesi işi uzun ve emek dolu bir hikâyedir.
Ekim ayında ekilen kışlık buğday kış boyunca kar altında bekleyip toprağı delerek gün yüzüne çıkmayı bekler. Baharın eşliği ile olgunlaşan başaklar güz gelince çiftçinin alın teriyle çuvallara dolar. Cins ve vasıflarına göre ya bulgur olur ya da değirmenlerde un haline gelir. Un hale gelen buğday, teknelerde hamur hale geldikten sonra fırınlarda pişirilip soframızın baş tacı ekmek olarak bizi bekler veya çeşitli hamur işlerinin, makarnanın, pasta ve tatlıların ana maddesi olur.
Bütün bu işlemler birçok insanın, çiftçinin, değirmencinin, nakliyecinin, ekmekçinin, tüm yan elemanların ve sistemlerin gelir kaynağıdır. En önemlisi ise harcanan emektir. Bu satırları ekmekle olan ilgiyi sınamamızı düşünerek yazıyorum. Amacım nimet ve emeğe olan saygıyı hatırlamak.
Akşam veya sabah evlerimizin önüne çıkardığımız evsel atıkların maalesef büyük oranını atılan ekmekler oluşturuyor. Görmüşsünüzdür. Kimi hiç dokunulmamış, kimi parçalanmış, kiminin kenarı koparılmış. Büyük bir dilimden bir parça yenilip atılmış. Ekmeği çok seven ve onun kıymetini bilip çok dikkatli tüketen, kazara yere düştüğünde öpüp başına koyan Gerede’de bunları görüyorsak onun kıymetini bilmeyenlerin yaşadığı yerlerdeki israfı düşünmek bile istemeyiz.
Çöpe atılan her kırıntıda tüm canlıların hakkı vardır. Artık kalmasını engelleyemiyorsak bilhassa kışın bu artıkları yaban hayvanlarının, kuşların, kedi köpek gibi hayvanların doyurulmasında kullanabiliriz. Varsa belediyenin hayvan barınaklarına verebiliriz. Bu sayede diğer canlıların yaşamına da katkıda bulunmuş oluruz. Hayatın devamı için bu birlikteliğin korunması şarttır. Yeryüzünde hiçbir canlı gereksiz yaratılmamıştır. Her canlının hayat için bir görevi vardır. Bu görevin bir halkasındaki bir türün yok olması hayat zincirinin kopması demektir. Bu kopuk insanoğlunun da sonu olabilir.
“Ekmeğini ye bitir, tabağında pirinç tanesi bırakma, tabağını sıyır.” diye bizi ikaz edip, nimetin kıymetini bilmeyi öğreten ana babalarımızın emeğini zayi etmeye hakkımız var mı? Bunu umursamazsak bir gün açlıkla terbiye edilebiliriz. Şimdi ekmeğimiz bol, ya yarın?
18 Mart 2015