Dünyaya getirilen bebek, anne, baba ve yakınları tarafından korunur, kollanır ilgi ve şevkatle büyütülür. Sonra nöbet devri olur.
Süreçleri diğer canlılarda da gözlemleyebiliyoruz. Yavru antilop ayağa kalkar kalkmaz sıçrayıp koşmaya gayret ederken, anne tehditler için huzursuzdur. Yavrunun sıçrayıp koşmaları kaslarını geliştirip hayatta kalma mücadelesi gayretidir. Bunlar genlerde vardır. Fıtrattır.
Fıtrattan da olsa yavru canlıların oyunlarını izlemek keyif vericidir. Monotonlukları küçük sıkıntıları unutturur insana. Belki de mutluluk geçişkendir. Kedi köpek beslemek stresi azaltır.
Çok sevdiğimiz birini kaybettiğimizde, acımız büyüktür; içimizden tamir edilemeyecek şekilde bir şeyler kopmuş gibidir. Ama zaman o közüde küllendirir. Program böyledir. Acılar sürüp gidemez.
Gen (iç güdü) davranışları benzerliklerin yanında farklılıklarda gösterir. Aslan yavrusunu 1.5 yaşına kadar korur besler. Sonra rakip olur, dövüşür. Otla beslenenlerde ise östrojen etkisi ortadan kalktığında ilgisizlik olur sadece. Darı yiyen küçük kuşlar, pır pır eden kalpleri ve sevimlilikleriyle yalnızca kendi yuva ve yavru bakımıyla ilgilenir. Fakat kargalar gurup davranışı gösterir,tehlikelere topluca karşı koymaya çalışırlar.
İnsan olmak, içgüdülerimiz dışında ve bazen de onlara rağmen uygar olabilmektir. Zeka sahibiyiz ve eğitiliyoruz. İşte sorun buradan kaynaklanıyor. Aldığımız eğitimler etkili ya da yeterli gelmiyor. Peygamberimiz Müslüman Müslüman’ın kardeşidir. Birbirimizi komşularımızı düşünmeliyiz demiş. Lakin bakıyoruz, kıyım İslam aleminde. Nazım Hikmet;
Yaşamak, bir ağaç gibi tek ve hür
Ve bir orman gibi kardeşçesine
Yazmışta; Fıtrat aşılmadıkça insan uygarlaştıramadıkça yetmiyor.