Biz damarlarında asil kan taşıyanlar değil miyiz?
Biz mahremimize el sürdürtmedik Çanakkale’de değil mi?
Biz incitmedik atamızı, parya olmadık öz vatanımızda.
Bazen Nene Hatun olduk, bazen Kara Fatma, Aydın’da Emir Ayşe,
Maraş’ta Sütçü İmam, Antep’te Şahin, Ege’de Yörük Ali değil miydik?
Oluklar çiftti, birinden nur akıyordu, birinden kir.
Nur akan oluktan kana kana içmedik mi?
Sakarya kaynağımız değil miydi? Yoksa bu nesil Asım değil mi?
Bu hezeyan nedir, bu şiddet niçin?
Peki şimdi biz kimleriz?
Bize ne oldu? Ruhumuzu kim çaldı?
Kir akan oluğu kim çevirdi bahçemize?
Zülmü alkışlamak sığar mı mertliğe.
Anaya el kalkar mı, kalkarsa o el taş olmaz mı?
Bak şu kara Fatma, şu Nene Hatun değil mi?
Şu Şerife Bacı, Halide Onbaşı, Tayyar Rahmiye, Hafız Selman değil mi?
Bakın şimdi, onlar Özgecanlar değil mi. Can özgelerimiz değil mi?
Ruhumuzu kim kirletti de canları acıttık.
Onlar bizim analarımız, kadınlarımız, varlığımızın iftiharları değil mi?
Bu kimlik bizim kimliğimiz değil mi?
Benliğimizi kim sildi de gözümüzü kan bürüdü?
Yoksa akıl durdu da şeytana mı gün doğdu?
Bu gidişle yakındır kalkması şühedanın topraktan.
Sanmayın uzaktır bedeniniz helaktan.
Şubat 2015
Kıymetli Büyüğüm, ağabeyim, Müdürüm Kazım Bey,
Yazılarınızı kaçırmadan okuyorum. Bu yazınızla kendi kendime sorgularım artarken, gerçeklerin soğukluğu karşısında yazınızla birlikte eridim. Sonumuz gerçekten de karamsarlıklarla dolu.
Teşekkürleirmi ve dualarımı sunarım.