Nureddîn Mahmûd Zengi (1118-1174/Şam), Selçuklu atabeğlerinden Musul atabeği olup, ülkesini adaletle idare ettiği için “Melik-ül Adil” olarak tanınmıştır. İlim ve din adamlarına hürmet eden Nureddîn Zengi, gayet dindar, adil ve kahraman bir devlet adamıydı.
En büyük ideali haçlılarla komşu olan İslâm ülkeleri arasında tam bir iş birliği sağlamak ve kendi idaresinde haçlılara karşı sağlam bir cephe oluşturmaktı.
II. Haçlı seferlerini (1147-1149) birçok cephede etkisiz bırakan Nureddîn Zengi, ülkenin imârına da büyük önem vermiştir. İlk darü’l-hadisi (hadis üniversitesi) o kurdurmuştur. Büyük medreseler, camiler, imarethaneler (aşevi), kervansaraylar ve hastane yattırmıştır. Bunların yanı sıra rasathane kurdurup, güneş saati de yaptırmıştır.
Gayet dindar bir sultan olan Nureddîn Şehid Mahmûd Zengi, geceleri teheccüd namazı kılar ve her teheccüd namazından sonra evrâd-ı ezkârını okurdu. Bir gece yine teheccüd namazını kıldıktan sonra virdini okuyup yattığında rüyasında üç defa Peygamber Efendimiz SAV Hazretlerini görür. Ve her defasında Efendimiz Hazretleri, kırmızı yüzlü iki fena çehreli kimseyi göstererek: “Ey Nureddîn, Beni bunlardan kurtar!” der.
Nureddîn Zengi, uykudan uyanır uyanmaz rüyasını veziri Celâleddîn Mavsılî’ye anlatır.. Ve Mekke’de ciddi bir iş olduğu kanââtiyle sabahı beklemeden vezirini de yanına alarak, kimseye haber vermeden askerî bir birlikle Şam’dan yola çıkar.. Süratle hareket eden birlikle on altı günde Medîne’ye varırlar (M. 1162).
Burada hemen büyük bir ziyafet hazırlatır. Ve şehre haber salarak bütün Medîne halkının Mescid-i Nebevî’de ziyafet için toplanmasını ister. Halka altın, gümüş dağıtırken bir taraftan da onları tek tek gözden geçirir.. Fakat Hazreti Peygamber SAV’in rüyasında gösterdiği adamları bir türlü göremez. Ve “Ziyafete gelmeyen kimse var mı? “ diye sorar.
Medîneliler de; “Hazreti Peygamber’in kabrinin bulunduğu hücre-i saadete yakın bir odada ibadet ve perhizle meşgul abid ve zâhid derviş kişiler var.. Ancak onlar yemezler içmezler.. Onlar sürekli ibadetle meşguldürler..” derler.
Derhâl onları huzuruna çağırtır. Adamlar geldiğinde onları hemen tanır. Sıkı bir araştırmadan sonra adamların İspanya’dan Papa’nın gönderdiği İspanya rahipleri oldukları ve peygamberimizin cesed-i şeriflerini Avrupa’ya kaçırmak istedikleri anlaşılır.
Adamlar bunun için Mescîd-i Nebevî’de Peygamberimizin kabrinin bulunduğu hücre-i sââdete yakın bir odaya, hizmetkâr derviş görüntüsüyle yerleşmişler. Geceleri tünel kazar, çıkan toprağı da çantalarla yakındaki Bakî Mezarlığı’na dökerlermiş. Tam tünel bitmek üzereyken Nureddîn Zengi yetişir.. Ve bu adamları orada idam ettirir..
Sultan Nureddîn, bundan sonra Peygamber Efendimiz’in türbesinin etrafında derin hendekler kazdırır. Öyle ki, Peygamber Efendimiz’in gömülü olduğu yer sanduka gibi muallâkta kalır gibi olur.. Bu hendeklere bakır, kalay, kurşun eritilip dökülür. Türbenin altı böylece yere doğru tunçtan bir kubbe olmuştur. Türbenin üzerine ise demir kafesle kubbe yaptırmıştır.
Nureddîn Şehid Zengi, böylece hücre-i sââdeti sağlam bir korumaya aldıktan sonra şeref ve sââdetle huzur içinde Şam’a dönmüştür. (1)
Kaynak: (1) Eyüb Sabri Paşa, Miratü’l-Harameyn (Kostantiniyye-1301), 3-4/684-684; Evliya Çelebi, Seyahatnâme (İstanbul-Üçdal/Belde), 9-10/132,133; Doğuştan Günümüze Büyük İslâm Tarihi (İstanbul-1988), 7/550-561.