Bir ay boyu haramı terk ettiği gibi, helale de el sürmüyor, ağzına almıyor, yemiyor, içmiyor. Her zaman istediği gibi hareket etmeye alışmış olan nefis emir dinlemeyi öğreniyor; kulluğun farkına varıyor.
Çünkü yediğimiz, içtiğimiz, istifade ettiğimiz, sahip olduğumuz hiçbir nimet gerçek anlamda bizim değil. Hepsi Ondan geliyor ve Onun mülkü. Beden de Onun, ruh da; hayat da Onun, duygularımızın tamamı da…(El_melik)
Böylece oruçla birlikte maddi ve manevi bütün varlığımız hakiki mülk sahibinin emrine giriyor. Ondan geldiğimizi ve tekrar Ona döneceğimizi anlıyoruz.
Nimetin gerçek sahibini bilmek, nimetin değerini ortaya çıkarıyor. Sadece ve sadece nimeti Verene minnet duyma özgürlüğünü hissettiriyor. Kula kul olma, maddeye esir olma, hazlarının peşinde sürüklenme gibi tehlikelerden kurtuluyor. Böylece gerçek şükrün tadına varıyoruz.
Ramazan’la birlikte her zaman elimizin altında hazır duran ve herkesin imkanı dairesinde olan birçok nimetin önemi ve değeri artıyor. Şayet susuzluktan dilimiz damağımız kurumuşsa, bir bardak su bizim için dünyalara bedel oluyor. Açlıktan midemiz kıvranıyorsa bir lokma sıcak pide burnumuzda tütüyor ve bütün nimetlerin önüne geçiyor.
Böylece su sıkıntısı ve açlık acısı çeken insanların acı hallerini bizzat yaşıyoruz. Ve sonuçta içimizdeki yardımlaşma duyguları canlanıyor.
Ramazan ayı girer girmez kulluk bilinci bütün yönleriyle devreye giriyor. Bir kul olarak her zaman ve her fırsatta Allah’a olan ihtiyacımız öne çıkıyor.
Gün boyu aç ve susuz duran insan, halsiz ve mecalsiz kalıyor, takatini ve gücünü kaybediyor; âciz, zayıf ve her şeye muhtaç bir varlık olduğunun farkına varıyor. Sonunda da kendisini kudreti sonsuz bir Kadîr’in, nimeti sonsuz bir Rezzâk’ın, merhameti sonsuz bir Rahîm’ın huzurunda ve önünde hissediyor. Kul olmanın zevkini ve keyfini yaşıyor
Ramazan başlı başına bir nefis eğitimidir, bir ruh dinginliğidir, bir kalb ferahlığıdır ve bir vicdan huzurudur. Gençliğine, servetine, gücüne, imkanına, makamına ve mevkiine güvenen insan oruçla buluşunca, Rabbiyle beraber oluyor; sonuç itibariyle de şeytanın ve nefsin elinden yakasını kurtarıyor, kendini rahmetin eline teslim ediyor. Çünkü gün gelir, gençlik de gider, dinçlikte; mal da biter, imkânlar da; makam mevki de elden çıkar, servet ve gelir de…
Ama bitmeyen, tükenmeyen, her zaman hazır ve nâzır olan, elini açtığında huzurunda, kalbini yönelttiğinde içinde ve yanında hissettiği bir Rabbi var. O her şeye bedel ve her şeye yeter. Diğerleri bitse de, tükense de, kaybolsa da, O her zaman var ve bakidir.
Böylece oruçlu insan, günün bütün saatlerinde doğrudan doğruya Rabbiyle birlikte olur, beraber olur, hep Onunla bulunur.
Oruç sadece mideyle alakalı bir ibadet değildir. Mideyle birlikte diğer aza ve duyguların da oruçlu olması lazım ki, mükemmel bir oruç tutulmuş olsun. Dil, göz, kulak, kalb, hayal ve fikir gibi duygular da oruca başlamalı. Dil, yalandan, gıybetten ve kötü sözlerden uzak durmalı; zikir, tesbih ve Kur’ân’la meşgul olmalı.
Göz kendine hakim olmalı, her olur olmaz görüntülere bakmamalı, her şeye ve her olaya ibret bakışını göndermeli. Kulak kendini koruma altına almalı, kötü ve çirkin söze itibar etmemeli; bunun yerine güzel, faydalı ve sevaplı sözleri dinlemeye çalışmalı. Kalb, ve hayal gibi duygular da iyiye, güzele, hayra ve sevgiye yönelmeli. Böylece hem kendisi rahat etmeli, hem de başkalarının rahatını temin etmeli.
Bu şekilde Ramazan, bir beden ve ruh bütünlüğü içinde yaşanırsa, ülkeye ve dünyaya sevgi ve barış mesajları yayılır.
Eviniz Kendinizin mi? “Eviniz kira mı, yoksa kendinizin mi?” İnsanlar birbirleriyle tanıştıktan sonraki safhalarda; bir yerlerde bu soru bir şekilde geçer. Herkesin hayallerinde iyi bir ev sahibi olmak olur genelde. Nitekim Peygamberimiz (s.a.)’in hadîs-i şerifiyle de kişinin geniş bir eve olan ihtiyacı teyid edilmiş bir husustur.
Devamı yarın…