Değerli okurlarım sizlere şefaat hakkında bilgi vermeye çalışacağım. Elimizdeki mevcut kaynaklar şefaat teriminin, hem terim ve hem de kavram olarak Kur’ân öncesi ve nüzul dönemi boyunca muhatap kitle tarafından kullanıldığını ortaya koymaktadır. Dolayısıyla Kur’ân’ın bu terimin oluşması ve kavramlaşması noktasında herhangi bir özel katkısından bahsetme imkânına sahip değiliz. Gerek döneme ait şiirler ve lügatler ve gerekse Kur’ân’ın Mekke müşriklerinin ağzından naklettiği ifadeler, terime ilişkin var olan anlayışı tanımamızı mümkün kılmaktadır.
Şefaat teriminin türetildiği ş-f-‘a köküne sözlükler; tek, eşi olmayan anlamındaki vitr kelimesinin zıddı olarak, çift, eşi olan, tamamlayıcı ötekisi olan anlamını vermektedirler. Vitr kelimesinin zıddı olarak kullanımı, Fecr (89) suresinin 3. âyetinden mülhem olabilir. Çünkü ilgili âyetlerde şefave vitre yemin edilmekte, bu iki kelime birbirinin zıddı olarak kullanılmaktadır. Birincisine yaratılmış tüm varlık, ikincisine de yaratıcı olarak Allah, anlamı verilmiştir. Çünkü tüm varlıklar iki çift (zevceyn) olarak yaratılmışlardır. Yaratılmışların temel niteliği çift olmak olduğuna göre, yaratıcının niteliği de yarattıklarından ayrı olarak tek olmaktır. Ayrıca Vitr kelimesinin tek anlamına geldiği ve Allah için kullanıldığını hadis kaynaklarından da öğrenmekteyiz. Karşısındaki nesneleri çift gören göze, eş-Şâfi’a denir. Yine, meme emen yavrusu varken, tekrar gebe kalan, böylece çift yavru sahibi olmasından dolayı deveye veya koyuna da eş-Şâfi ismi verilir. Tek olan birisine diğer bir kişinin yaklaşması onun için yardım anlamına geldiği gibi, onun karşısındaki kişiler için de düşmanlık anlamını taşıyabilir. Bundan dolayı kelimenin yardım anlamından da söz edilmiştir. Bu bağlamda, birisi adına bir başkasından talepte bulunmak, tek olan kişinin yanında bulunmak suretiyle güç oluşturup, onun menfaatine diğerinden bir şeyler istemek anlamında da kullanılmıştır ki, bizim üzerinde durduğumuz, aracılık anlamındaki şefaat anlayışına kapı aralayan anlam buradan çıkmaktadır. Ancak çoğunlukla kendisinin yanına gelinen kişi mertebe bakımından daha düşük, gelen kişi ise büyük olarak algılanır.
Şefaat kelimesi aracılık anlamında Kur’ân-ı Kerim’de kullanılmıştır:
“Kim güzel bir işe aracılık ederse (şefaat), onun da o işten bir payı olur. Kim kötü bir işe aracılık (şefaat) ederse, onun da o işten bir payı olur.”( Nisa 85 ) Burada kastedilen şefaat, herhangi bir insanın bir başkası için hayır veya şer olan bir yola delalet etmesi, böylece diğerinin bu yola iktida etmesiyle, yolu gösterenin, gösterilenin çifti (şefi) olduğu tarzında yorumlanmıştır.(El-Isfahânî, Ragib, Müfredat, 266; Fîrûzâbâdî, Besâir, III, 328- 329.)
Terim Anlamı Ve (Kavrama Dönüşmesi)
Tüm kullanımlarından hareketle şefaat teriminin nüzul dönemi muhatap kitle tarafından hem kelime ve hem de kendi dünya görüşlerine paralel olarak kavramsal çerçevede bilindiği ve kullanıldığını görmüş oluyoruz. Meme emen yavrusu varken gebe kalan ve çift yavru sahibi olan deveye Şâfii isminin verilmesi, Şafii kelimesinin Kur’ân’ın nüzulünden önceki dönemde de bilinen ve kullanılan bir kelime olduğunu göstermektedir. Diğer yandan bu kelime, nüzul döneminde terim anlamıyla da kullanılmaktadır; Bunu, Kur’ân’ın onların ağzından naklettiği, onlar bizim şefaatçilerimizde (Yunus 18)âyetindeki kullanım ortaya koyduğu gibi, meşhur Garanik olayı münasebetiyle, Kabe’yi tavaf eden Mekkelilerin söyledikleri rivayet edilen şu sözler de bize aynı doğrultuda bir bilgi vermektedir: Lât hakkı için, Uzza hakkı için, Onlar yüce turnalardır. Onların şefaatlerine ümit bağlanabilir! Üçüncüleri Menat hakkı için!