Gerede Belediyesinin şu günlerde hummalı bir çalışma içinde olduğunu duyuyor, görüyoruz.
Göreve geldiğinden itibaren vaatlerini yerine getirmeye başlayan Belediye Başkanı Mustafa Allar’ın, Gerede’nin şehirleşmesi yolunda tavizsiz bir çalışma sergilediği söyleniyor. Bunu belediyeki uygulamalarında ve şehirdeki faaliyetlerde görmek mümkün. Tabi vatandaşın ne derece memnun olacağı gelecekte görülecektir. Mutlaka herkesin tamamen memnun olamayacağı işler de söz konusu olmakla beraber, toplum menfaatinin önde olduğu çalışmalar takdir edilir.
Şehir içi çöp toplama ve genel temizlik mutad işler arasında öncelikli yer alırken, yer yer yenilenen veya yeni yapılan kaldırımlar, yol asfaltlama ve parke taş kaplama çalışmaları da devam ediyor.
Oto galericilerinin, inşaat malzemeleri satıcılarının depolarının, ilçe dışında yeni mekanlar oluşturularak düzenlenmesi, hayvan besiciliğinin de şehir merkezinden çıkarılması şehirleşme yolunda atılan adımlar olarak izleniyor. Yine Deri Organize, çalışanlarını mağdur etmeyecek çözümün işlemesini beklemektedir.
Gerede oldukça eski bir şehirdir. Ana cadde, mahalle, sokak yolları günümüzün şartlarına uygun değildir. Yollar artan araç trafiğini kaldıramayacak şekle hızla ilerlerken, araç park yeri ihtiyacı da aynı paralelde büyümektedir. Bu nedenle mevcut şehir içi ana caddesine alternatif ikinci bir yol mutlaka açılmak zorundadır. Bunun için Bolu’daki şehirleşme örnek alınabilir. Demirciler Mahallesinin kentsel dönüşümüyle birlikte yol ve oto parklar da mutlaka düzenlenmelidir.
Esentepe’de geçtiğimiz ay Ramazan Dede Camii yolu ve kenarında havuzların olacağı yeni bir çalışma başladı. Yine planda camiden restoranlara doğru da taş kaplamalı bir yol var. Gözlemlerime göre muhtemelen ortaya çıkabilecek beton görüntüsü Esentepe’nin tabii yapısına uymayacaktır. Bu konuda daha önce de yazmıştım, şimdi tekrarlamayı bir Geredeli olarak vazife biliyor ve Geredelilerin yüzyıllardır korudukları bir cennet olan Esentepe’ye yeniden sahip çıkarak betonlaşmayı istemeyeceklerini düşünüyorum.
Esentepe için yapılacak en iyi çalışma tabii yapısının bozulmamasıdır. Henüz çevre bilincinin oluşmadığı, ama çevrenin kirletilmediği bir dönemde yapılan yapılardan sonra, sunileştirilmemeye çalışılmakla beraber beton bina, asfaltlama gibi hatalar da yapılmıştır. Mini futbol ve güreş sahası olarak kullanılan alanın kuzeyindeki tribünler kaba betonun çirkinliği ile göz önünde, tabii yapıya uygun hale getirilmeyi beklemektedir.
Esentepe insanlar tarafından sonradan oluşturulmuş bir alan değildir. İnsanlar buraya beton veya asfalt yollarda yürüyüp beton havuzlar görmek için gelmemekte, Yeşilliğini hiçbir zaman tamamen kaybetmeyen yapısında dinlenerek çam, kekik kokulu oksijenini solumayı, kuş seslerini duymayı istemektedirler.
Elimizdeki hazinenin değerini bilelim, yeşilinden, çamından, çimeninden, kekiğinden, gülünden, bülbülünden, dervişlerinin hu seslerinden, tertemiz havasından vazgeçmeyelim. Yarın çok geç olacak çamı, gülü, bülbülü, kekiği, çimi kalmayacak ve Esentepe olmayacak. O zaman rahmetli Barış Manço bir daha gelebilse, “Çok yer gezdim, böyle üstü çam, altı çim olan bir yer görmedim.” diye gururla övemeyecek.
Esentepe’nin suni bir alan olmayıp, tabii bir mekan olduğunun göz ardı edilmeyeceğini, camiye çıkan patika yola yapılabilecek ahşap merdiven dışında, diğer yapılardan henüz zaman varken vazgeçilmesini temenni ediyor, bir Geredeli olarak bunu tekrar istiyorum. Lütfen Esentepe’yi yapma parklara benzetmeyelim.
Sayın Belediye Başkanım, bu yazıyı belki hemen okuma fırsatı bulamayacağınızı, ama ilgili biriminizin dikkate alıp, size iletmeyi unutmayacaklarını sanıyorum. Eğer iletilirse, sesimize kulak vermeyeceğinizi düşünmüyor, çalışmalarınızı takdir edip, destekleyen bir Geredeli olarak beni hayal kırıklığına uğratmayacağınızı umuyorum.
Kasım 2014
KÜRT AÇILIMI
YA DA
BARIŞ SÜRECİ NEDİR?
Bir el kardeşliği bozdu bu ülkede…
Bin yıldır bu topraklarda beraber yaşayan…
Kederde ve sevinçte bir olan…
Bu toprakları birlikte vatan edinen…
Çanakkale’de omuz omuza çarpışan…
İstiklal harbinde bu toprakları düşman işgalinden kurtarmak için kanlarını döken, canlarını veren…
Birbirlerine kız alıp verirken…
Birbirlerine damat olurken…
Birbirleriyle candan kardeşlik yaparken…
Türk müdür, Kürt müdür diye içinden asla bir aykırı düşünce geçmeyen…
Bu milletin has evlatlarını birbirinden koparmak için onlarca yıl uğraştı bir el…
O el “Ne Mutlu Türk” dedi kendine…
Ne Mutlu Türk…
Bu elin ismi Türk’tü…
Hâkim unsur Türk olduğu için Ne Mutlu Türk olmak zorundaydı…
Eğer hâkim unsur Kürt olsaydı Ne Mutlu Kürt olurdu o el…
Fakat bu elin cismi de, kültürü de, töresi de, dini de Türk’ün cismi, Türk’ün kültürü, Türk’ün töresi, Türk’ün dini değildi…
Yani Ne Mutlu Türkler, Türkler adına Kürtlere zulüm ediyorlardı…
Dilini kullandırmayarak, müziğini kullandırmayarak, yaşadığı yerin coğrafyasına da, sahip olduğu çocuğa da diline uygun ad verdirmeyerek yapıyordu o el, bu milletin asli unsuru olan Kürt’e zulmü…
Ve feodal yapıyla mücadele adı altında sosyal dokuyu bozdu o el…
Ayaklar baş, başlar ayak oldu…
Güneydoğunun saygın insanları saygınlıkları kaybettiler…
Ne Mutlu Türklerin istedikleriyle buydu zaten…
Sahi barış süreci denilince neyi anlamalıyız?
Hakkı gasp edilen insanlara haklarının iadesini mi?
Buna kim engel olabilir ki?
Bizi birbirimizden kim ayırabilir ki?
Bizim bir olup güçlenmemizi kim engelleyebilir ki?
Biz bir kere Cihan Devleti Olma Düşünü gördük bir kere…
Tıpkı Osman beyin gördüğü düş gibi… SMŞ