Dudakların çatlamış; suya hasret toprak gibi;
Dalların kurumuş, sararan yaprak gibi;
Benliğin dağılmış, başa inen tokmak gibi…
Yeşil gözlüm yeşeren baharı unuttun mu?
Geceler uzun, gündüz kısa,hayat tuzak dolu.
Saygılar riya, sevgiler kaçak girdap tuzak dolu,
Nilüferler kuruyor, gül suyun çekmiş, sazlık dolu.
Yeşil gözlüm kurutan rüzgarı unuttun mu?
“Gül kurusu akşamlar” güneşin rengini unuttu.
Bir hayel peşinde koşanlar gerçeği emaneti unuttu.
Geçti köprüyü ayıya dayı diyenler, maziyi unuttu.
Yeşil gözlüm geçmişteki kasırgayı unuttun mu?
Sayamadım ayları, geçmişe mirâs dediler.
Bilemedim bir şeyleri, bu sana has dediler.
Yeterki sen git, tutarız biz ardından yas dediler .
Yeşil gözlüm ağladığın günleri unuttun mu?
Beden gurbette, gün gelip döneceği sılayı bekler.
Hasret kor, alev yakacağı anı bekler .
Gönül kırgın, yürek duracağı zamanı bekler.
Yeşil gözlüm kalp mesajı unuttun mu?
Bir yolcuyuz alemde, yıllar altmışın üzerine dayandı.
Kollar ayaklar işlevini yitirdi;iki ayak üçüncüsüne dayandı.
Uzakları görmez gözler dört göze dayandı.
Yeşil gözlüm köre dayanak olmayı unuttun mu?
Daha buralardan gitmeden başladı kavgalar, hasret girdi,
Mal mülk ortada yok ama araya fesat girdi.
” Deveyi yardan uçuran ot ” gözü bürümüş hasret girdi.
Yeşil gözlüm yerin altına gireceğini unuttun mu?
Üç günlük ömrün dokuz günlük çalışması varmış.
“İnsan cahil ” rızıkta iktisad yapması varmış.
Zamanın gereği diyecek bir şeylere tapması varmış.
Yeşil gözlüm Sezgideki anlayışı unuttun mu?