Osmanlı İmparatorluğu Ortadoğu’ya egemen olan İslam imparatorluklarının sonuncusu ve en uzun ömürlüsüydü. İslami bütünüyle hazmetmiş ve başına taç etmişti. 19. yüzyılın başlarından itibaren sanayi sanayi devrimine ayak uyduramayan Osmanlı İmparatorluğu Avrupa kökenli fikirlerin etkisinde kalarak dünyada denge sağlayan konumunu kaybetmişti.
20. yüzyılın başlarında yönetimi ele geçiren beyinsizlerin yüzünden; Avrupa devletleri arasındaki anlaşmazlıklar nedeniyle çıkan 1. Dünya Savaşı’nda Osmanlı toprak bütünlüğünü veya egemenliğini tehdit eden bir saldırı olmadığı halde 1. Dünya Savaşı’nda Almanlar’ın yanında savaşa girilmiştir.
1. Dünya Savaşı sonunda egemenlik alanlarının yüzde doksanını kaybeden Osmanlı toprakları üzerinde batının kontrol ve denetiminde otuza yakın devlet kurulmuştur. Aradan geçen yüz yıla yakın zamana rağmen birlik ve beraberlik sağlanamamıştır.
Her birisi farklı şekillerde batılı sistemlerin etkisi altında kaldığından sürekli bir kaos ortamı oluşmuştur.
Arap baharı diye adlandırılan son dönemde; herhangi bir bütünlük arz etmeyen olaylarda otuz binden fazla insan hayatını kaybetmiştir. Halen Libya-Mısır-Yemen ve Suriye’de iç çatışmalar devam etmektedir.
Dikdatörlük denilebilecek nitelikte olan mevcut yönetimlere karşı devam eden hareketler kendi içerisinde tutarlılık arz etmemektedir. Bilhassa Suriye, Libya ve Yemen’de despot yönetimlere karşı direnişe geçen güçler bir liderlik etrafında birlik ve bütünlük saplayamadığı takdirde buralarda çatışmaların devam etmesi muhtemeldir.
Daha önceki yazımda ifade ettiğim gibi Suriye’de yönetim Nuseyrilerin kontrolündedir. 18 milyon nüfuslu Yemen’de ise mevcut yönetim Şia’nı uç kollarından zeydiyye mezhebine bağlı olduğunu idiia etmesine rağmen aslında hiçbir dini hassasiyeti olmayan sosyalist dünya görüşünün peşinden gitmektedir.