Akciğerlerimizi Yaktılar!
Geçen hafta Bolu’da Cuma günü vaizin kürsüde çevre ve insanın bir bütün olduğunu anlatan ifadesinde, çevrenin niçin korunması gerektiğini, doğal yapının niçin bozulmaması gerektiğini feveranla ifade ediyordu. İnsanların piknik alanlarında bıraktıkları plastik, cam şişe, metal kaplar gibi doğada kolay kaybolmayan atıkların, çocuk bezi, yemek artıkları, kâğıt gibi atıkların bırakıldıkları ortamda toprağı, suyu, havayı nasıl kirlettiğini, bilhassa cam şişelerin sağlam veya kırılmış halde güneş ışınlarını mercek gibi toplayarak otları, ağaç dallarını ve ormanı yakabileceğini belirtiyordu. Konuşmasını feryat edercesine; Be insan buraya tekrar gelmeyecek misin, niçin böyle bırakarak başkalarının hakkını da gasp ediyorsun? Tüm canlılar için yaratılan tabii ortamı böyle pis bırakmaya hakkın yok diye tamamlıyordu.
Eh herhalde bu ikaz, cemaatin bir kulağından girip öbür kulağından çıkmamıştır.
Niçin öbür kulak? Yıllar önce Gerede’de yine bir Cuma hutbesini hatırladım, imam;
Peygamberimizin çevre ile ilgili bir sözünü söylüyor. “Çevresine zarar veren bizden değildir.” Bunu, oradakilere örneklerle anlatıyor, ama nedense bazıları bu ikazı üstüne almıyor, kulak ardı ediyordu. Sanki onları ilgilendirmiyordu bu olay. Cami dışında yine yapacaklarını yapıyorlar. Sigarayı yakıp paketi yere atıyor, üstelik bir de ağız ifrazatını yere tükürerek, altından ırmaklar akan cenneti yok etmek için yeryüzüne dağılıyorlar. Tabi ne işiniz olur! sizin çevreyle. Siz okuduğunuzu anlamasanız da olur, dinlediğiniz bir kulağınızdan girip, öbüründen çıksa da olur, imamın tebliğini yerine getirmeseniz de! Geçmişte bir slogan vardı, birçoğumuzun kızdığı ama bal gibi doğru. “Susma, sustukça sıra sana gelecek” diye. Susun bakalım, görmezden, duymazdan gelin, başınızı kuma gömün Sıra bize gelir mi hiç! Yarısı yanan, yarısı oynayan şehrin sakinleriyiz şimdilik. Allah’ım aklımızı koru.
Acaba bu insanlar, eğitim ve kültür yoksunu cahil veya yüksek öğrenimli, ama doğa ve hayat bilinci olmayan, kirlenmiş ruhlarının şekillendirdiği bedenleri ile sadece günü yaşayan insanlar mıdır? Acaba evleri de mi böyledir?
Geçen hafta sonu yurdumuzun birçok yerinde hemen aynı zamanlarda ortaya çıkan ve halen yer yer devam eden orman yangınlarında, küresel ısınma etkenini de kullanıp, ateşleri ile ciğerlerimizi yakanlar, isimleri ne olursa olsun, muhtemelen milletimizi bezdirerek, devletimizin yıkılmasını isteyen hainlerdir. Akciğerlerimizi yakanlar hain olmaz da ne olur? Yine çevreyi atıkları ile pisleyenler, yaktığı ateşi söndürmeyen piknikçiler, içtikleri meyve suyu veya alkol şişesini etrafa atanlar, kıranlar da hainlerle ile eşdeğer olma zavallılığındadırlar. Orman yok edildiğinde, ormanda yaşayan canlıların da yok olacağını, dolayısıyla insanlığın hayat zincirinin kopmasına sebep olacaklarını düşünmezler. Gün gelir tutunacakları bir dalın kalmadığını öğrenirler belki, ama artık onlar için de hayat sondur. İşte bu nedenle de her ne surette olursa olsun yeşil cenneti yakarak yok edenler, çevreyi pisleyenler ve buna göz yumanlar da hainleridir.
Dilerim her ne sebeple olursa olsun akciğerlerimizi yakanların cezası gecikmez, hamili kart yakınları oluşmaz. Dilerim ormanlarımız, her türlü piknik yerleri, çok daha geniş tedbirlerle korunarak ihanete fırsat verilmez.
Tedbir bizden olmazsa, takdir bizi mahkûm eder.
Satırlarımı Yörük Türkmen Tanışıyor paylaşım gurubunda şair Saliha Değirmenci Yavaş’ın ağıt şiirinden bir bölümle tamamlıyorum.
“YANDI
Bu nasıl bir yangın bu nasıl vahşet
Koyun kuzusunu seçerken yandı
Öyle bir yalaz ki dehşet mi dehşet
Ceylanlar suyunu içerken yandı
Bir kibrit çöpüyle dünya karardı
Yemyeşil ağaçlar bir bir sarardı
Her dalda ayrı bir aşiyan vardı
Kuşlar yuvasına uçarken yandı
Kaç hane cehennem kaç hane kara
Sarılır mı bilmem açılan yara
Kimisi garipti kimi fukara
Elini duaya açarken yandı”
………….