“Geçmiş olsun doğup büyüdüğüm GEREDE, geçmiş olsun TÜRKİYE.
Ve korkulan oldu, neden derseniz Türkiye’nin en soğuk yerlerinden biri olan Gerede’ye de eğer yangın sıçramışsa Türkiye’nin her tarafı artık yangın bölgesi haline gelmiş demektir yazık oluyor ormanlarımıza maalesef çoğu da ihmal neticesi çıkıyor acil caydırıcı tedbirler alınıp uygulanmalıdır böyle giderse çölleşmeye az kaldı…”
Değerli hemşerimiz Mehmet Saim Bilge sosyal medya paylaşım sayfasında böyle yazmış
Ona katılmamak mümkün değil. Lakin böyle bir felakete razı değilim. Gönlüm çölleşmeye razı değil, ama Mehmet Saim’in de işaret ettiği gibi adım adım yaklaşıyoruz razı olamayacağımız bir dünyaya.
Kışının soğuğunu, kırk ikindi yağmurlarını, Esentepe’nin serin yazını, pastırma yazı sonbaharını yaşadığımız Gerede ve çevresinde küçüklüğümüzden bu yana böyle büyük yangın haberleri duymamıştık. Belki bazen anız yangınları oluyordu ama küçük alanlarda ve çok çabuk sönüyordu. Orman yangını ise hiç alışık olmadığımız şeydi. Hatta en son hatırladığım yirmi – yirmi beş yıl önce Yünlü Yaylaları mevkiinde aynı anda birden fazla yerde orman yangını çıktığını duyunca şaşırmıştık. Lakin o yıllarda malum terör örgütünün kundaklama söylentileri vardı. Görevli bir arkadaş yangının ağaç diplerinden ağaçlara sirayet edemediğini kısa sürede büyümeden söndürüldüğünü anlatmıştı. Bunda bölge ormanlarımızın nemli yeşilliğinin fazlalığı ve havamızın çok sıcak olmamasının etkisi vardı muhakkak. Lakin son yıllarda küresel ısınmayla oluşan havadaki sıcaklık Gerede’yi atlamış değil ve belki de memleketimizin birçok yerinde aynı zamanda yangınlar çıkması da tamamen tesadüf değildir.
Yasak olan anız yakma işini bizim köylümüz yıllardır terk etmiştir. Ormanlarımızda son üç yıl öncesine kadar yasak olmayan piknik ateşleri de piknikçiler tarafından muhakkak tamamen söndürülmekteydi. Geredeli hemşerilerimizin çoğunluğu da bu konuda duyarlılardı. Hemşerilerimiz Esentepe örneği gibi havasından suyundan, meyvesinden, hayvanından faydalandığı yerleri Allah’ın kendilerine sunduğu cennet olarak niteler, olduğu gibi, olması gerektiği gibi öylece korurlardı.
Olması gerekeni umursamayanlar, düşüncesizler, atıklarını bırakıp çevreyi pisleyip gidenler ve içtikleri şişeleri olduğu gibi veya kırarak savurup gidenler, hala anız yakanlar affedilemez bahanelerle kendilerini savunmasın.
Kontrolsüz ateş, su kaynaklarını bilinçsiz kullanma, çevreyi atıklarla terk etme, kırık cam parçaları ve her türlü çevre kirliliği bir gün yangın olarak döner, bir gün sel felaketi, bir gün kuraklık, bir gün kıtlık olarak döner gelir. Bu felaketler belki hata yapanları terbiye eder. Devletimiz de gereğini yapacaktır tabi. Memleketini sevenler bu vurdumduymazlara, cahilliğe meydanı boş bırakmamalı, hata yapanları uyarmalı, ilgili mercilere haber vermelidir.
Otuz yıl kadar önce ülkemizde, kuraklık ve çölleşme artarak sürerse yaşanabilecek yerler içinde sadece Düzce Bolu Gerede Kastamonu Sinop hattının kalacağını okuduğum bazı bilimsel yazılara ve gözlemlerime dayanarak yazılarımda belirtmiştim. Şimdi buna bir de yangınları ilave edersek Mehmet Saim kardeşimin çölleşmeye az kaldı kaygısı gerçek olacak gibi. Tabi ki bunu istemeyiz. Yanan sadece ormandaki bitkiler ağaçlar değildir. Toprak üstünde, altında, havada, suda yaşayan hayvanlar, kuşlar, böcekler, arılar velhasıl birçok hayat formu da yok olup gitmektedir. Yok olanlar bizim hayat zincirimizin halkalarıdır.
Akıl sahibi hemşerilerim, bize bir şey olmaz demeyelim, varlığımızın devamı için yaşadığımız yerlere sahip olalım, böyle gitmesin, memleketimiz çölleşmesin, sonradan diz dövmek boşuna olur.
Geçmişte Gerede’ye bağlı olan Şahinler köyüne, Demirler ve Kavacık köylerimize ve tüm Geredeli hemşerilerimize geçmiş olsun. Görevlilere ve hemşerilerimize kolaylıklar dilerim ve umarım can ve mal kaybı olmadan yangın felaketinin önüne geçilmiş olur.
