Geçmiş Zaman Olur Ki…
İÇİMİZDEN BİRİ
“Bu şekilde çeşitli yerlerde çalıştıktan sonra yerleşik düzenim başladı. Hacı İpek Arastasında, sanırım yıl 1970 idi Serin Lokantasını açtım. Burada yaklaşık otuz yılım geçti. Burası esnaf içi idi, tüm komşularımla birlikte esnaf gelenekleri içinde birbirimize maddi manevi destekle huzurlu idik. Yanımda Hafızın Lokantası vardı. O yıllarda Gerede’de (1970’li yıllar) 5 lokantacı vardı. Kavurmacı Aşçı Tahir, Hayrettin Demiralp, İbrahim Çakır, bunlardan bazıları idi. Esnaflığımın sonuna doğru halde yaptığım evimin altına açtığım dükkâna taşındım 5 yıl kadar da burada çalışarak yalnızlık ve yeni yetişen yardımcı eleman olmaması nedeniyle mesleği bırakmak zorunda kaldım. Halen evde bana, çalıştığım yıllarda en büyük yardımcım olan eşim, kızlarım Emine, Hatice ve Zeliha’nın anneleri, Huriye ile birlikte, emekliliği yaşamaya çalışıyorum, bazen ona takılıyorum ben senin gelininim, şimdi ben sana hizmet edeyim diye. ”
En çok yaptığı yemeklerin neler olduğunu sorduğumda da:
“Mercimek çorbası, kuru fasulye, nohut, et dolması, haşlama, taskebabı, karnıyarık, salçalı köfte, kıymalı yumurta, pilav gibi yemeklerdi” diyor ve ekliyor; müşterilerim en çok tas kebabı, haşlama ve pilav isterlerdi. Kuru fasulyeyi özellikle yiyenler vardı. Yemek yapımında eşim çoğu kez bana yardımcı olurdu. Et dolmalarını evde o hazırlardı.” diye cevap veriyor.
Yanında yetişenleri sorduğumda o an hatırına gelenleri “Mevlüt, Çölmekçilerli Ramazan, Sofularlı Kemal, Külefli Boncuk” diye sayıyordu.
Unutmadığı anılarını anlatıyor sonra:
Bir gün dükkâna bir taksici arkadaşım geldi. “Bıktım bu işten, öğle oldu daha siftah etmedim” diye yakındı, karnını doyurduktan sonra bin arabaya dedim, bende yanına bindim şimdi sür Esentepe’ye dedim, Esentepe ve ofisleri dolaşıp geldik, eline biraz para verdim şimdi siftah ettin işte dedim. Ağlayarak boynuma sarıldı.
Kasap için hazırladığım parayı vermeye giderken Yeni Cami önünde bir adama rastladım bana “Sen fakir fukaraya bakıyormuşsun, annem öldü, babam öldü, şu markları bozdurmak istiyorum, bana bozduruver.” dedi, hesap ettim ve markların karşılığı olarak, kasaba vereceğim parayı verdim. Adam markları vermeden kaçıp gitti. Gidiş o gidiş.”
“1977 de Cevdet hocaya “Ben hacca gideceğim” dedim. Bana “Gitme” dedi. Gitmedim. O yıl hastalandım karaciğerimden ameliyat oldum. İki sene sonra tekrar Cevdet hocaya gidip hacca gitmek istediğimi söylediğimde “ Şimdi gidebilirsin” demişti. O yıl hacca gittim sonra 5 defa daha hac ve umre nasip oldu.”
Anlatımı esnasında zaman zaman duygusallaşarak gözleri dolup, maziyi yâd eden aşçı dayının hayat uğraşısını, ruh halini anlatan şu cümleleri ile bitiriyorum.
“Esnaflık hayatım 60 yıl kadar sürdü. Kimsenin kalbini kırmamaya çalıştım. Allah amellerimi kabul etsin. Ustam Aşçı Mehmet nur içinde yatsın. Ondan aldığım esnaflık ve insanlık terbiyesi ile yaşamaya, yanımda yetişenlere de hep bu şekilde davranmaya çalıştım. Şunu gördüm ki dolu dolu yaşadığım hayatta, baki kalan sadece bir hoş seda imiş.”
Not: Mekanlar ve şahıslar 2006 yılına göredir.
Değerli dostlar, beğeni ve yorumlarınız için teşekkür ediyor, geçmişte yaşananların değişen dünyada bizden sonrakilerin hayatlarına katkısının olmasını diliyorum.
İçimizden Biri Aşık İ….. ile devam edecek.