İÇİMİZDEN BİRİ
AHÇI (AŞÇI) AHMET -1-
Ayakkabıcıların, o yıllarda Behrem’in kahvesi diye bilinen han kahvesinin de bulunduğu Hacı İpek sokakta 1970’li yıllardan 2000’li yıllara kadar iki esnaf lokantası bulunuyordu. 1970’te zaten Gerede’de dört beş tane lokanta, bir iki tane de köfteci dükkânı bulunmaktaydı. Bunlardan biri Hafızın Lokantası diye bilinen aşçı Salih’in lokantası, diğeri levhasında Serin Lokantası yazdığı halde “Ahçı Ahmet Lokantası” diye bilinen aşçı Ahmet Serin’in lokantasıydı. Geredeliler “aşçı” kelimesini kolaylarına geldiği için “ahçı” diye telaffuz ederler.
İki taş basamakla girilen,. 7-8 masadan ibaret olan dükkânın arka kısmında, paravana benzer ahşap camekânlı bir bölme, içinde tatlı ve sütlaçların bulunduğu vitrin tipi bir buzdolabı ile ayrılmış olan dar bir mutfak vardı. Tencere yemekleri burada pişirilirdi. Girişin hemen solunda hesap kasası arkasında, üzerinde halı serili bir sedirde, yemekten sonra çay içenler ve aşçı dayının ahbapları dinlenip sohbet ederlerdi.
O yıllarda Geredeli esnafın birçoğu, evde hazırlattıkları yemeklerini, bakır sefer tasları ile işyerlerine getirirlerdi. Bazen de o yıllarda ünü yaygın olan pazar ekmeği ile (1960 ve 1970 li yıllarda şehirlerarası otobüsler şehir içinden geçerek konaklarlar ve yolcuları fırınlardan yüz kuruşa yuvarlak somun alırlardı.) Gerede peyniri, pastırma, turşu. helva yiyip, çay içerek karınlarını doyururlar, bazen de bir araya gelip güveçle kendilerine ziyafet çekerlerdi. Köyden şehre pazara veya işi için gelenler de çok nadir lokantalara girerdi. Onlar çoğunlukla ekmeğinin yanına zeytin, yazlık helva veya tahin helvası veya üzüm alarak iş tezgâhlarında bir kenarda yerlerdi. Ancak ilçe dışından gelen memurların bir kısmı lokantalara girerdi. Sonraları Gerede’ye öğrenim yapmaya gelen öğrenciler, bilhassa İmam Hatip okuluna çevre şehirlerden gelip evlerde kalan öğrenciler ve bazen de yatılı öğrenciler lokantalarda yemeğe başlamıştı.
Aşçı Ahmet’in lokantası da böyle bir lokanta idi. Diğerlerinden bir farkı ilçede söz sahibi olan öğretmen, hâkim, savcı, kaymakam gibi bürokratların, belediye başkanı ve diğer idarecilerin, memurların sohbet ettikleri bir mekân olmasıydı. Tabi bunun bir sebebi de aşçı Ahmet’in yemekleriydi. Bilhassa kuru fasulye, dana, kuzu veya hindi haşlaması, kavurması, mevsimine göre sebze yemekleri ve pilavı yiyenlerin damağında tadını bırakırdı. Uzun bir süre rahmetli arkadaşım Mustafa Türker’le Cuma günleri birlikte aşçı dayının dükkânında öğle yemeği yemiştik. O bizi görünce, garsona kendi seslenir, “Hocalara haşlama ver” der sonra bir baş Adapazarı soğanı keserek, yanında limonla bize servis ederdi. Damadı olan, öğretmen arkadaşımız, Necmi Kıbrıs ağabey de kasada ve serviste ona yardımcı olurdu.
Evde eşimin kuru fasulyeyi çok güzel yapmasının sırrının, Aşçı Ahmet’in tarifiyle benzerliği olduğunu da düşünerek onun aşçılıkla geçen hayatını okuyucularımıza da tanıtmak için 2005 yılı Kurban Bayramında. Kendisinden bir röportaj sözü almıştım, Gecikmeli de olsa Mart 2006’da evinde sohbet imkânı buldum. Babamın çok iyi bir arkadaşı olan Aşçı Ahmet abi babamın sağlığında zaman zaman bana takılırdı. “Hoca dükkânın anahtarı bende, ayakkabı lazımsa hemen vereyim” diye. Tatlı yemekleri gibi dili de tatlı olan aşçı dayıya hayatını anlatmasını istediğimde uzun bir yutkunma sonrasında, bir solukta 77 yıllık hayatının bölümlerini şöyle aktardı.
“Ümit köydenim. 77 yaşındayım. 13 yaşında güneş saatinin karşısındaki (Güneş Saati Veziroğlu konağı önünde, şimdi Gerkav Esentepeyi Koruma Projesi için düzenlenen Gerede Evinin önünde bulunurdu) Yıldız lokantasında Aşçı Mehmet’in yanına çırak olarak girdim…
Devam edecek…
Not: Mekanlar ve şahıslar 2006 yılına göredir.
Kazım abi, benim bildiğim Aşçı Ahmet abinin soyadı Serim olacak.