İçinde bulunduğumuz yılın Şubat ayı sonlarında başlayan, sahnede Rusya Ukrayna, perde arkasında Rusya ile ABD Kuzey Atlantik Paktı it dalaşı muhtemelen daha uzun aylar devam edecek. Bu dalaş belki de onlarca asker, sivil insanın hayatını kaybetmesinin sebebi olacak. Çıkar ortakları paylarını planlarken, yansımaları da ekonomik siyasi etkilerle, idari düzenlerin sarsılmasına, değişmesine, yıkılmasına sebep olmaya devam edecek. Kimler ayakta kalabilecek, kimler millet olarak, devlet olarak devam edebilecek tarih bunu da kaydedecek.
Dünyada, bilhassa bizim bulunduğumuz Avrasya atmosferinde savaşın olumsuz etkilerini buna bağlı bir takım zorluklar içinde olduğunu, siyasi, ticari ortamda ülkemizde de hissediyoruz. Hayatımıza etki eden sıkıntılar iyice belirginleşti. Devlet, millet düşmanlarının pervasız sesleri, kese doldurucuların umursamazlıkları ile de pusudaki sözde kurtarıcılara zemin hazırlanıyor gibi.
Bir tarafta sınırsız tüketime dayalı hayat ki üretimimizi iyi planlayıp çalışmadığımız sürece yani sadece dışa bağlı tüketen bir toplum olmaya devam ettiğimizde, çok daha büyük zorluklara girmemiz kaçınılmaz. Diğer tarafta da artık iyice kendini hissettiren kayıtlı kayıtsız göçmenlerle ortaya çıkan sosyal kültürel bozulma.
Bu hengâmeden nasıl uzak duracağız, neler yapılması lazım, ülkemiz yönetimi nasıl akıllı davranır da varlığımızın devamında, gerekli tedbirleri alır, sonuçları ne olur göreceğiz. Tabi ki dileğimiz ayakta durabilmek.
Lakin tuhaf bir huyumuz var, sanki bazılarımız fırsatı haksızlığa çevirmeyi akıllılık sanıyor. Fakat bu ahlak dışı akıllılık dönüp dolaşıp onları da aynı gemide batmaya mahkûm ediyor. Belki de tam virüsten kurtulduk, beden sağlığımız düzeliyor derken ruh sağlığımızı kaybediyoruz?
Biraz refah için yapılan çalışmalar ne oluyorsa ters tepki veriyor. Çalışan maaşlarında, asgari ücrette artış olduğu anda fiyatlar ikiye üçe katlanıyor, alım gücü bir anda kaybolup gidiyor. Sanki birileri haksız kazancına bahane kılıfları uydurarak, üç kuruş için pusuya yatmış, milletin rahat nefes almaması için tetikte bekliyor.
Mesela geçtiğimiz aylarda çarşı pazar market fiyatlarının orantısız artması, denetimlerin ardından kısmen geri alınan fiyatların tekrar misliyle yükselmesi, yine geçenlerde konut kredisi konusunda yapılan açıklamanın sabahında mülk sahiplerinin fiyatları hemen bir gün önceki istedikleri fahiş fiyatların da üzerine çıkarması neyle izah edilebilir?
Bunların sebebi sadece ekonomik midir? Eee maliyetler arttı, tedarik sıkıntıları var, üretim yetmiyor gibi sebepler mi bizi köşeye sıkıştıran? Suçlu sadece yükselen hayat standardımız mı?
Yoksa her şey, kendimizden bir şeyler, yani inançlarımızdan, ahlakımızdan, komşusu açken tok yatmamızdan, selamı unutup, kelamı kesmemizden, millet olmamızın gücünü, birbirimize bağlılığın erdemini kaybetmemizden midir? Yoksa adil yönetilemiyor muyuz, iyi niyetliler susmuş, meydan talancıya mı kalmış? Yani layık olduğumuz gibi mi yönetiliyoruz? Biz bunlara layık mıyız?
İşte cevap istiklalin sesi Mehmet Akif’ten;
“Bilmez misin ki kat’î bir düsturdur bu Hak’ça / Bir kavmi bozmaz Allah, onlar bozulmadıkça”
Ve işte ilahi düstur; “O (insanoğlu)nun önünde, arkasında takip eden (melekler) vardır ki Allah’ın emriyle onu korurlar. Muhakkak ki bir toplum özlerini (iç dünyalarını ve güzel ahlâklarını) değiştirip bozmadıkça, Allah da onların durumunu değiştirip bozmaz. (Rad suresi ayet 11)”
Haydi hep beraber düşünelim, muhakkak işe yarar.