Değerli dostlar, “Kısa Bir Gerede Hikayesi, 80’li Yıllar ve Geçmişte Bir Gün” den sonra, rahmetli bir hemşerimizin bazı yaşanmışlıklarını sizlerle paylaşmak istiyorum.
Üç yıl önce…
Belediye hoparlöründe Ahmet’in anonsu “İlçemiz Dayıoğlu mahallesinden, belediyemizden emekli Necati Yardımcı vefat etmiştir. Cenazesi……” diye haber veriyordu Gerede’ye.
Gün geçmiyor ki bu anonslar olmasın. Hayatın başlangıcı nasıl gerçekse, ölüm de öyle gerçek. O gün Necati, belki biraz sonra bir başka hemşerimiz, belki bizler, belki yarın bir başkası. Dünyada kaçınılmaz son. Allah hayırlı nefesler ve ölümler nasip etsin.
Anonsu dinlerken bir an Necati’nin “Hey Gidi Günler Hey” diye yazdığı anıları hatırıma gelmişti.
1957 doğumlu hemşerimiz Necati Yardımcı’nın buram buram Gerede nostaljisi kokan yazısını, www.gerede.net’te ve 2008’de Gerkav Dergisinde yayınlamıştık.
İşyerimin önünden geçerken kapıda bir selam verecek kadar duraklar, bazen ısrarımla içeri girer, bir çay içimi sohbet ederdik. Bir gün elinde bir defter ve bazı kağıtlarla gelmiş ve çok sevdiği Gerede’deki hayat hikâyesini “Hey Gidi Günler Hey !” diyerek anlatmıştı. Hikâyede bazen sevinçler, bazen buruk duygular, bazen kırgınlıklar, bazen hüsran, bazen ümit vardı.
Birçoğumuz, bilhassa yaşı ellinin üzerinde olanlar zaman zaman geçmişteki hayatımızı bir film şeridi gibi gözlerimizin önüne getirir ve geçen günlerin geri gelmeyeceğini bildiğimiz halde, o özlemle birlikte buruk bir tebessüm yaşarız. Sanırım birçoğunuz bu yazıyı okurken “Hey gidi günler hey!” diyerek, mazide ve artık dönüşü olmayan bir dünyada yaşadıklarınızı tekrar hatırlayacak, geçmiş güzelliklerle kendinizi baş başa bırakacaksınız.
“Hey Gidi Günler Hey ! -1-
Nerede o eski günler? Hey gidi hey!
Nerden başlasak demeyelim de, başlayalım bir yerden.
El yapımı kökboyalı kilim motifleri anlatır birazda eskileri günümüze taşıyarak. Hey gidi günler hey!
Öyle her şey yoktu haa! En güzel ayakkabılarımsa naylon ayakkabıydı. Babam panayırda bir sarı yirmi beş kuruş verirdi hep, “Harcama!” derdi, tembih ederdi, “Bozdur bozdur harca.” Ama bereketi vardı. Bisiklete binerdim, havalarda uçardım, eve gelince rüyalarıma girerdi. O gün bir tur bisiklete bindim ya. Rüyalarım bisikletle beni havalarda uçurmaya devam ederdi. Allah’ım uçmak ne güzeldi. Şimdi herkeste var, lakin uçmayı çoktan unuttum.
Kiralık değil hiçbir şey, ama o günler daha güzeldi. Mutlu olurdum sevinirdim. Çocuk dünyası işte. Çelik çomak, misket oynardık, topaç çevirirdik, ceviz oynardık. Çıngır oynardık, Hülü oynardık. Hamal Osman amcayı sırtında un çuvalıyla düşürdük bir gün kış kuyusuna, o yine kızmadı bize. Çünkü çocuktuk.
Hey gidi günler heyy.”
Devam edecek…