Eren, Gerede Panayırı’nda keş satan kadından Gerede Gölü’nün yanında bulunan Deprem Tepesi hakkındaki söylentileri duyduktan sonra, bölgeye dair daha fazla bilgi edinmek için harekete geçti. Gerede Gölü’nün çevresinin Ahmetler ve Aydınlar köylerinin mera alanı olduğunu öğrenmişti. Köyde yaşayanlarla konuşarak hem Deprem Tepesi hem de çevresindeki tarihi ve doğal unsurlar hakkında bilgi alabileceğini düşündü. Ahmetler Köyü, Eren’in ilk durağı oldu.
Ahmetler köyünün sade ve sessiz atmosferi, onu bir an geçmişe götürmüş gibiydi. Camii önünde oturan bir grup köylüyle konuşmaya karar verdi. Grubun içinde yaşı ilerlemiş, güngörmüş biri olarak tanınan Reşat Amca, Eren’in sorularını dikkatle dinledi. “Deprem Tepesi’ni mi soruyorsun ağanın?” dedi Reşat Amca. “Eskiden orası dümdüzdü, büyük bir depremden sonra yükseldi. Hazine aramak için kazmaya gidenler oldu ama kimse bir şey bulamadı. Orası meradır; otlak için kullanılır. Öyle bir şey olsa köydeki herkes bilirdi.”
Sohbet sırasında Reşat Amca, Gerede Gölü’nün yanı başındaki Deprem Tepesi ile Gerede Şehir Mezarlığı arasındaki ağaçlık alandan bahsetti. “Çam ağaçlarının olduğu yerde her sonbahar kanlıca mantarları bolca çıkar.” dedi. Kanlıca mantarının çok lezzetli olduğunu, fiyatının da pahalı olduğunu belirterek, “Oradan toplar ve satarlar. Belki de hazine budur.” diye ekledi gülerek.
Eren, Reşat Amca’nın anlattıklarını dinlerken ağaçlık alanda çıkan kanlıca mantarlarının yalnızca ekonomik bir değer taşımadığına, aynı zamanda tarihsel bir anlam barındırabileceğine inanmaya başladı. Kanlıca mantarına daha önce de rastlamıştı. Bu tesadüf olamazdı. Halkın sıradan gördüğü bu yer, belki de kadim bir sırrı saklıyordu. Eren, araştırmasını derinleştirmek için bu ağaçlık alana gidip daha yakından inceleme yapmaya karar verdi. Yanına aldığı not defterini, el fenerini ve akıllı telefonunun şarjını kontrol ettikten sonra caminin önünden ayrıldı.
Eren, Dayıoğlu Mahallesi tarafından doğru ağaçlık alana gitmeye karar verdi. Ağaçlık alana yaklaşırken mezarlığın yanından geçiyordu ve o anlarda içini derin bir ürperti kapladı. Eski mezar taşlarının arasında dolaşan ince sis ve çevresindeki sessizlik, bu yerin geçmişten bugüne taşıdığı ağırlığı hissettirdi. Adımlarını hızlandırmaya çalışsa da mezarlığın soğuk ve kasvetli atmosferi zihninde garip bir huzursuzluk yaratmıştı.
Mezarlıktan uzaklaştığında, çam ağaçlarının bulunduğu ağaçlık alanın sessiz ve huzurlu atmosferine adım attı. Burada, rüzgarın dallar arasında gezinen sesi ve toprağın nemli kokusu Eren’i biraz rahatlatmıştı. Sessiz ağaçlık içinde yürürken kanlıca mantarlarının turuncu şapkalarını fark etti. Bu bölgenin yalnızca doğal güzelliklerle değil, geçmişin sırlarıyla da dolu olduğuna emindi.
Ağaçlık alanın derinliklerinde, güneş ışığının dallar arasından süzüldüğü bir noktada Eren’in dikkati, çam köklerinin arasından bir kısmı görünen taşa takıldı. Yaklaşıp taşı kaldırmak istediğinde taşın büyük kısmının toprağın içinde olduğunu fark etti. Taşın çevresini, yakınlarda bulduğu bir ağaç dalıyla eşeleyerek zor da olsa kazmayı başardı ve taşı kaldırdı. Taşın altında bir tablet buldu. Altından olduğu belli olan tabletin üzerinde oyma desenler ve çeşitli şekiller bulunuyordu. Bu semboller, daha önce Kratia’ya dair bulduğu işaretlerle benzerlik taşıyordu.
Eren, altın tabletin üzerindeki sembolleri defterine not alıp, telefonunun kamerasıyla fotoğrafını çektikten sonra tableti geri koydu ve taşı da eski haline getirerek oradan ayrıldı. Aynı durumda birçok insan, tableti satmayı, üzerinden para kazanmayı düşünürdü ama Eren düşünmedi. Çünkü Eren’in peşinde olduğu şey, altın tabletin maddi değeri değil, üzerindekilerin anlamıydı.
Eren, oradan ayrılırken defterindeki ve telefonunun hafızasındaki çizimlere bir kez daha baktığında, sembollerin Gerede’nin kadim sırlarına giden yoldaki bir sonraki işaret olduğuna dair inancı daha da güçlendi. Her adımda, her yeni bulguda, cevapların kendisini farklı bir yöne çağırdığını hissediyordu.
Ve şimdi, bu sessiz ağaçlık alanın derinliklerinde bulduğu altın tablet, zihninde yeni sorular uyandırırken, bir yandan da onu heyecanlandıran yeni bir yolun başlangıcı gibiydi.
(Devam edecek)