Yunus Baki Koçak
  1. Haberler
  2. Yazarlar
  3. Güncel
  4. Çoğullu Köyüne Gelen İlk Öğretmen – 2

Çoğullu Köyüne Gelen İlk Öğretmen – 2

Bolu'nun Gerede ilçesine bağlı Çoğullu köyüne gelen ilk öğretmenin hikayesi: İkinci bölüm.

Yunus Baki Koçak'ın Çoğullu Köyüne Gelen İlk Öğretmen 2 köşe yazısı

Korkudan beti benizi sararan muhtar, “Başım üzerine kumandanım.” deyince, kaymakam yine sinirlendi: “Başım üzerine, ne? Geldiğimde şöyle uzaktan baktım mı, işte burası mekteb demeliyim. Anladın mı odun kafalı? Zıvanadan çıkarma beni!”

Muhtar, babama kalması için evinin bir odasını, okul için de arkadaki büyük bahçenin karşı köşesindeki yıkık dökük bir yeri gösterdi. “Burası bizim eski ahır muallim efendi. Elimizden geldiği kadar düzeltir, toparlarız.” dedi. Çatı kiremitsiz, zemin toprak, duvarlar kopak tahtalarıyla kapalı, içerden dışarı görülüyordu. Kokudan ahıra girmek mümkün değildi.

Muhtar: “Senin burnun alışsın yeter muallim efendi. Bizimkiler (talebeler) zaten alışıktır.” Dedi.

Muhtar, köylüye çatıyı onarttı, ahırdaki pislikleri temizlettirdi, temek büyüklüğünde iki pencere açtırdı ve samanlı çamurla sıvattırdı. Kışa doğru çatıya kiremit çekilip tavan tahtayla çakılacak ve tabana çakıl döşenecekti. 

Muhtar: “Muallim Efendi bunlar kolay da, talebeyi nasıl bulacağız? Onu düşünüyorum. Ben de dolaşsam, araya imamı da koysam, sözümüzü geçiremeyiz. Ben biliyorum ama bir yerde kayıtları kuyutları yok ki. Babalarına, hükümetin emri, senin şu yaşta çocuğun var. Kız erkek fark etmez. Mektebe yollayacaksın desek.

Kur’an öğrenecek desek, işi gücü düşünmez gönderirler de, mektep deyince arkalarını dönerler, muallim efendi. Bilmez miyim ben, mallarımın huyunu? İşimiz hakikaten müşkül, ne yaparız bilemem. 

Öğretmen: “Kimin mektebe yazacak yaşta çocuğu olduğunu senin bilmen yeter. Kapı kapı dolaşıp yazarız. Göndermeyen olursa hesabını kaymakama verir.” der, babam.  

Muhtar: “Olmaz muallim efendi. Ahalinin kapısına cendermeyle yüklenilmez.” Muallim Bedrettin: “Babama Şeyh Mustafa Sabri Efendiye vaaz verdiririz, ona itimat ederler.” der.

Şıh Mustafa Sabri Efendi’nin Cuma vaazı vereceği duyuruldu. Bütün köylü toplandı. Gerede’den, çevre köylerden gelenler oldu. Cami avlusu tıka basa doldu ve kaymakam Mithat Kemal de var.

Kaymakam, Bolulu şeyhin neler söyleyeceğini merak ettiği için kaymakamlık, memuru Saadettin Efendiyi, vaazı dinleyip kendisini bilgilendirmesi için görevlendirir. 

Şeyh efendi, son çeyrek yüzyılın kısa bir özetini yaptı. Padişah ve halife hazretlerinin, Memâlik-i Şahaneyi koruyamadığını, müşkül vaziyette kaldıklarını, hadiselerin gidişatından vazifelerin vücuda geldiğini, payitahtı işgal ederek, sarayın elini kolunu bağlayan müstevlilere (işgalcilere) karşı ileri gelen ulemanın, Müslüman ahalinin, halaskar (kurtarıcı) paşaların ve eşrafın önayak olmasıyla ayaklandığını, düşmanın tasallutundan kurtardığını anlattı.

“Rıza gösterelim göstermeyelim, kabul edelim etmeyelim, padişah ve halife hazretleri artık mevcut değil. Bizler varız. Bu memleket bizim; fukaralık ve cehaletten de biz kurtarabiliriz. Doğruyu idrakte muvaffakiyet gösteremezsek uzağımızda değiller, gene gelirler. Allah göstermesin. O zaman ne ezan okuyabilir, ne camilere gidebilir, ne ibadetimizi yapabiliriz. Ahfadımız (çocuklarımız) esaret boyunduruğunda yaşar. İntihab edeceğimiz (seçeceğimiz) tarik (yol), fakirlik ve cehaleti kökünden kazımak olmalıdır. Aksi, sadece devletimize değil, aynı zamanda istikbalimize de ihanet demektir.

Memleketi kâfirlerden kurtaran Osmanlı paşaları; zabitler de Osmanlının rahle-i tedrisinde yetişenlerdir. Halkımız da bunlarla beraber elinden geleni ardına koymadı. Yemen’den Kafkasya’ya, Trablus’tan Balkanlara Memalik-i Osmaniye’nin dört bir tarafında, çöllerde, dağlarda; İngilizlerle, Frenklerle, Rumlarla, Ruslarla, Ermenilerle harp etti ve büyük muvaffakiyetler elde etti. Osmanlıyı, Bu paşalar değil; harp etmeyen, köşklerinde yalılarında oturup, hak etmeden, sarayın lütfuyla elde ettikleri mevkiinden olmak endişesi içinde Padişahımız Efendimizi yalan dolanla kandıran sahte paşalar yıktı. 5-6 sene evvel, Bolşevik Milliciler geliyor, din elden gidiyor, camilerimizi yerle yeksan edecekler şeklinde, çıkarttıkları dedikodulara kanıp, bir kısmımız kıyam etmedik mi? Allaha şükürler olsun ki camilerimizdeyiz, ibadetimizi yapıyoruz. Nerelere kayboldular, bizi ‘Geliyor’ diye korkuttukları Bolşevikler? İmparatorluklar da âdemoğlu gibidir, doğar, neşvünema bulur ve günün birinde yokluğa gark olur gider. İşte vatanımız; elbirliğiyle, dinimizin rehberliğinde, şehitlerimizin ruhlarını muazzep kılmamak (azap içinde bırakmamak) için, çoluğumuzu çocuğumuzu fakr-ü zaruret içine düşürmeden, Allah göstermesin gayrı Müslimlere el avuç açmadan yaşatmak için dirilelim, dinimizin emrettiği gibi önce cehaleti kaldıralım, fukaralığa karşı mücadele verelim.” dedikten sonra…

(Devamı gelecek…)

Çoğullu Köyüne Gelen İlk Öğretmen 2 içerik resmi

Çoğullu Köyüne Gelen İlk Öğretmen – 2
Yorum Yap

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir