Sonra, evler de yavaş yavaş değişmeye başladı. Bazıları, evlerini kendileri yeniden yaparken, müteahhitler ortaya çıktı ve ahşap evler, yerlerini teker teker betonlara terk etti. Ahşap evlerin bakımı ve ısınması zordu ama bu evler, aslına uygun yenilenerek korunup turizme açılabilirdi. Hemen yakınımızdaki Safranbolu, Göynük, Mudurnu, Beypazarı örnekleri dikkate alınamadı. Maalesef bu süreç, Gerede’ye kötü bir yapılaşma getirirken, geçmişin mimari sanatını veestetiğini de yok etmişti.
Yeni yapı teknolojileri, geçmişin estetiği ile birleştirilebilseydi, şehrimiz bu halinden çok daha güzel bir görünüme sahip olabilirdi. O yıllarda, yeterince yasal ve ekonomik gücü olmayan mahalli yönetimler, bu konuda çaresizdiler.
Evler yenilendi, ama yine Gerede’nin uzun süren soğuk rüzgârlı kışları unutulmuşçasına izolasyonu olmayan, kapısı penceresi açılmasa bile iliklere kadar soğuğun hissedildiği binalar yapılmaktaydı.
Tabi ısınmak için sobalar, yakıtlar da değişti. Sac sobalarda odun ve odun talaşıyla ısınan odalar, beton evlerde tuğlalı veya döküm sobalarla hiç sönmeden taş kömürü, linyit ve benzeri fosil yakıtlarla ısıtılmaya çalışıldı. Bacalarımızdan çıkan kara dumanlar, tabakhanenin koku ve dumanlarıyla birlikte Geredeli’leri soluksuz bırakmada yarış ediyordu. Allah’tan şehrimiz kuzey ve batı rüzgârlarına açıktı da duman çabuk dağılıyordu. Odun yakıtın ormana verdiği zararın yerini, çevre kirliliği almaktaydı.
Büyük şehirlerde kaloriferli binaların varlığı biliniyordu, hatta merkezi ısıtma kavramları da öğrenilmekteydi ama Gerede’de henüz müşterek site kavramı olmadığı için bu uygulanamamıştı. Nihayet,sonraki yıllarda ısınma eziyetinden kurtulma yolunun kaloriferli binalar ve siteleşme olduğu öğrenildi. Devlet imkânlarından da yararlanmayı sağlayan kooperatifleşmeler başladı.
Değişen teknolojik değerler, imkânı “olanlarca” deneniyordu ama kendisini bir çatı altında tutabilme düşüncesi içinde olanlar için durum çok yeterli değildi.
Daha rahat ve kolay yaşama düşüncesi, kötü yapılaşmaya boyun eğmeye devam ediyordu. Yeni yerleşim yerleri yeni mahallere dönüşürken, bahçeler, avlular, avlulardaki hizmet yerleri kayboluyor, Esentepe’den ve E 5’ten baktığımızda gördüğümüz yeşillikler de yok oluyordu.
Şimdi E5’ten baktığımızda, o muhteşem panoramayı görmek imkânsız. Çevreyi bilinçsizce kirletenler gibi, biz de şehrimizin güzelliğini çok katlı betonlarla yok ederken, hiç tanımadığımız, tanışamadığımız insanlarla aynı merdivenleri inip çıkmaya başladık. Yeni dostluklar kurulması gerekirken, selamsız komşular edindik. Komşu külüne muhtaç olmayacak şekilde soyutlandık. Yükselen hayat şartları herkesin kendi başının çaresine bakma fikrini uyarırken, yaşanan mekânlardaki sıcak dostluklar da buzhanelere dönüştü.
Bu gelişmenin iyi yönleri de vardı tabi ki. Modern teknolojiden daha fazla faydalanma ve daha fazla şehirleşme bilgisi de güncelleniyordu ama Gerede, bu basamakları çok yavaş çıkıyordu.
Günümüzde oluşan kentsel dönüşüm fikri, Gerede’nin yüzünü değiştirecek gibi görünmekle birlikte, kemikleşmiş düşünceleri yeniye uydurma kolay olmayacaktır. Gönül ister ki doğa harikası güzelliklere sahip şehrimiz, her yönüyle görenlerin gıpta edeceği tarihle, modern bir görünüşe sahip olsun.
Evlerdeki değişikliklerle beraber mobilya, ev araç ve gereçleri de yenilenmeye başlıyordu. Minderli tahta sedirli koltuklar, yaylı demir karyola yataklar, mobilya yatak odalarına, mutfaktaki tahta tabla ve bakır tepsiler yerini masalara terk ediyordu. Yemek araç gereçleri, çoğu evde bakırdan alüminyuma, plastik eşyalara, emaye ve sonra da çelik kap kacağa ve elektrikli ev aletlerine dönüşüyordu. Oturma odaları ve salonlarda raflar, sergenler, nişler, mobilya kütüphane ve yemek odası takımlarına dönüşüyordu. Mutfak, tuvalet ve banyolar da daha sağlıklı görünen seramik – fayans kaplamadan yapılı bölümler haline gelmişti. Çeşmelerden evlere giren suyun adı artık Terkos’tu.
Devam edecek…