Aylardan Ağustos, Günlerden Cuma bizi hatırlar hep. Bizimle idi, biliyorduk Hazret-i Yezdan. Yoğurduk kanımızla toprağını, sonra üzerine düştü izi, ayla yıldızın. Sonra taşıdı ezanın sadasını ruhumuza rüzgar. Sonra şükür secdelerinde idi alınlarımız.
Malazgirtle kapılarını açtık Anadolu’nun. Tapusunun bize ait olduğunu kabul ettirdik Miryokefalon’da. Üzerine hayaller kurulamayacağını gösterdik Başkomutanlık’ta.
Biz Anadolu’ya geldik, İslâmın nurunu getirdik. Ve Avrupa’ya, ve Afrika’ya nur taşıdık ve Ortadoğuya nur taşıdık. İtirazı olan var mı?
Adalet, güven, huzur; Selçuklu ardından Osmanlı eliyle merhametsiz Avrupa’ya, karmakarışık Ortadoğuya rahmet misali yağdırılmış, oralardaki insanlara hayatın, estetiğin, yiğitliğin, hatırnazlığın, merhametin, vefanın, cesaretin, birlikte yaşamanın lezzeti armağan edilmiştir.
Biz Anadolu’ya geldik, İslâmın nurunu getirdik. Ve Avrupa’ya, ve Afrika’ya nur taşıdık ve Ortadoğuya nur taşıdık.
Kimseye borcumuz yok bizim. Kimse de bizden alacaklı değil.
Biz Anadolu’yu yurt tutmadan evvel bu topraklarda kan ve ateş egemendi. Toplumlar birbirini eziyor ve yiyor, tarih şeridindeki irili ufaklı devletler, yok etme, vurma-kırma, basma hesaplarıyla kendini tüketiyordu. Anadolu şimdi nihayet bin yıldır kendi içinde kavgasız. Niye? Çünkü biz bu topraklara huzur taşıdık, nurlar taşıdık. Var mı itirazı olan?
Avrupa ve güçlü ihanet odakları kalkmış bin yıl sonra, bizi bize düşürmeye gayretleniyor. Neymiş? Üniter Türkiye Cumhuriyeti “Ne mutlu Türk’üm diyene” duygu ve şuuru ile kan, inanç, sevinç, gözyaşı, mezar ve gönül beraberliği ile birbirine bağlı Türk Milleti, Kürtleri asimile ediyormuş, Kürtler bu durumdan kurtulmalı, ayrılmalı ayrı bir devlet oluşturmalı imiş. Onlar önce şunu iyi bilmeli ve kafalarına iyi sokmalılar:
Kürtlerin bir devleti vardı da Türkler mi yıktı?
Bu devletin parası pulu vardı da Türkler mi yedi?
Bayrağı vardı da Türkler mi indirdi?
Elektriği vardı da Türkler mi çaldı?
Petrolü vardı da Türkler mi içti?
Hayır. Hayır. Ancak işin aslı, oyunun esası Şu:
Türkiye için birlikte yorulan, birlikte çırpınan, hatta birlikte şehit olanları; aynı ezanı dinleyip aynı safta duranları sun’i sebeplerle ayırmaktır. Bin yıldır omuz omuza yardımlaşanları karşı karşıya getirmektir. Olabilir mi? Bin kere hayır.
Avrupa’nın buna gücü yetmez. Eli kanlı taşeronların, Kuklacıların oyuncağı Yunanistan’ın ve sınırları cetvelle çizilen palyaço Suriye’nin de gücü yetmez. Niye?
Çünkü bizim nur taşıdığımız yerde haset yeşermez.
Sosyologlar, “Millet bir kültür birliğinden ibarettir.” Diyorsa ve bizim kültürümüzün çeşitli güzellikleri de binlerce yıl süzüle süzüle iliklerimize işlemişse, bunun en güzel ifadesi “Ne mutlu Türk’üm diyene” sözüdür. Türk Milliyetçiliğini, deri rengi ile, saç rengi ile, tırnak ile, , kan ile, kıl ile, tüy ile biyoloji ile izah etmek, izansızlıktır, vicdansızlıktır, haksızlıktır, hakarettir. Türk Milliyetçiliğini, kan içici milletlerin milliyetçiliği ile bile bile bir tutmak sosyolojik sahtekârlıktır. Bu edebiyatla ancak sürüleri inandırır, cahilleri kandırır, safları aldatır, ama gerçek sosyolojide duvara toslarsınız. Milliyetçilikten neyin kastedildiğini ilim sahipleri ve gerçek iman sahipleri çok iyi bilirler. Şurası unutulmamalıdır. “Yalancının mumu yatsıya kadar yanar” Ve yine unutulmamalıdır ki Türk Milleti çok sabırlıdır. Sabrı bittiğinde ise olacakları merak ediyorsanız, tahminde bulunmanıza gerek yok, tarih sayfalarına bakınız.
Bir zamanlar biz de millet, hem nasıl milletmişiz,
Gelmişiz dünyaya milliyet nedir, öğretmişiz.
M.Akif ERSOY
Karamsarlığa gerek yok. Her şey zamana muhtaç. Korku dağlar bekler. Heybetli Türkiye, şimdiden bazılarının korkulu rüyası olmaya başladı. Karadeniz ve Akdeniz’de dünü hatırlayanlar, Kafkaslarda ve Balkanlarda Türkiye’ye tahammülleri yok. Çelme takmalar, ikilik çıkarmalar, tuzak kurmalar sebepsiz değil.
Bilelim ve kendi kurallarımızı koyalım. Teslimiyetçi, olur efendimci, haklısınız bayımcı, tavır bize uymaz. Biz sıradan ve sonradan türeme bir millet değiliz. Öyleyse herkes bilsin korkunun ecele faydası yoktur.