Geçen gün bir arkadaşım şöyle bir hikaye anlattı.
Adam namaz için abdest alacakken, şeytan; “Acele etme vakit var.” Deyip onu yavaşlatır, ama adam yine de abdetsini alır. Namaza duracakken şeytan yine “Niye acele ediyorsun daha vakit geçmedi.” Der yine yavaşlatır, ama adam kovar şeytanı, kılar namazını. Namaz sonu Şeytan yine gelir.” Bana rağmen çok şahane bir namaz kıldın aferin sana, herkes senin gibi olamaz, sen bir başkasın.” Diye pohpohlar. Gururu okşanan adam doğru der, böbürlenir, büyüklenir, kabarır, çok iyi kıldım, gerçekten her kes bunu yapamaz, beni şeytan bile durduramadı!”
İşte böyle, gururumuzun okşanması ne kadar güzel değil mi? Bir anda kendimizi Kaf dağının tepesinde görür, herkese tepeden bakıveririz. İşte böyleyken böyle. Şeytan azapta gerek. Bazen engeller, bazen pohpohlar. Gerisi bize kalmış.
Ya kendimizi yüksek görüp şeytanın pohpohuna aldanırız. Her yaptığımızı iyi yaptık sanır, dostların ikazını dinlemez bencillik rüzgarına kapılır şeytana kendimizi alkışlatırız. Yahut ona uymaz kulluk borcumuza nifak sokmadan, dost kalbi kırmadan, gönlümüz rahat Yaratan’a teslim olur, huzurla mutluluk duyarız.
Unutmayalım “Düşmez kalkmaz bir Allah” diye eski Geredeliler boşuna söylememişler. Her yolun bir sonu vardır. Yolun sonunda başı eğik, boynu bükük kalmak ta var.
Başı eğik yaşamamamız temennisiyle…