Yaşadığımız şu fani âlemde karşılaştığımız olaylar ve durumlar karşısında ya hoşlanma ya da hoşlanmama tepkisi gösteririz. Bunlar, hayatın artıları veya eksileridir. Bunlar, hayatın birer cilvesidir. Dünya hayatını fanî âlem, ahiret hayatını bakî âlem bilen ve kabul eden Ehl-i İslâm, fanî âlemin karşısına çıkardığı hoşlandığı olaylar ve nimetler karşısında “şükür” davranışı gösterir. Hoşlanmadığı olaylar ve zulmetler karşısında da “sabır” davranışı gösterir. Çünkü, imanı öyle emreder.
Peygamber Efendimiz buyurdular:
“İman, iki yarımdan meydana gelen bir bütündür. Onlar da sabır ve şükürdür.”
“Sabır aydınlıktır.”
“Sabır ferahlığın anahtarıdır.”
İnsan her ne kadar hep güzelliklere ve ona lezzet veren şeylere tutkun olsa da acı veren bir takım zorlu hadiseler ile mücadele etmekten de kurtulamamaktadır. Bunlar, hayatın zorlu safhalarıdır. Bu safhaları geçme azmi içinde olanlar, karşılaştıkları zorlukları “sabır” gücü sayesinde aşar.
İslâm’da övülen ve tavsiye edilen sabır, iman ve salih amelle hak ve hayır yolunda sabırdır ki bu; secaat, sadakat ve mertlik şiarıdır. Yoksa ki her kötülüğe katlanmak, her zillete boyun eğmek, pislikler içine düşüp de her ne pahasına olursa olsun ondan çıkmaya, kurtulmaya çalışmamak, çabalamamak, ilişik etmemek… Batılda, fenalıkta ne olursa olsun saplanıp kalmak ve şerre rıza demek olan atalet, zillet ve mesmenet ile çöküşten ibaret bulunan duygusuzluk değildir.
İslâm’da övülen ve tavsiye edilen sabır; bir dinamizm, bir hareket, bir direnç ve bir kurtuluş kaynağıdır. En çetin imtihanlardan başarıyla çıkmayı sağlayacak olan bir anahtardır. Çünkü; başa gelen musibetlerin, felâketlerin sıkıntıları ve bunalımlarından ancak sabırla çıkılabilir.
İnsan bazen başına gelen musibetlerden öyle bunalır, öyle daralır ki içinde bulunduğu bu durumdan asla kurtulamayacağını zanneder. Halbuki başına gelen musibetlere karşı tahammül edebilen karamsarlığa kapılmayan, bütün bunların, nihayet birer imtihan olduğunu düşünerek Yüce Yaratıcı’nın takdirine teslimiyet gösterip sabredebilen kimseler; acıların, ümitsizliğin ve sıkıntıların karanlıklardan kurtularak aydınlığa çıkarlar. Tabi burada imanın büyük bir rolü vardır. Çünkü, iman edenler; başlarına gelen musibetlerin birer imtihan olduğunu, bunlara sabrederek Cenab-ı Hakk’ın müjdelediği mükafatlara nail olacaklarını bilirler. Çünkü, Yüce Allah’ın mealen “And olsun sizleri biraz korku, biraz da mallardan, canlardan ve ürünlerden eksiltme ile imtihan edeceğiz. Sabredenleri müjdele” buyurduğunu bilirler. Bundan dolayı, hakiki mü’minlerin başlarına gelen musibetlerin sebep olduğu acıların ve sıkıntıların karanlıklarından kurtulmaları daha kolaydır.
İnsanın başına gelen musibetlerin ve felaketlerin vereceği acı ve sıkıntılardan daha beteri, günahların ve masiyetlerin zulmetidir. Allah etmesin, insan, nefsinin kötü arzularına yenilir de günahların içine düşer. Masiyetlere dalarsa, kendisi farkında olmasa bile korkunç bir karanlığın içine yuvarlanmış olur. Bu korkunç karanlığa düşmemek için sabır gerekir. Bütün çekiciliklerine rağmen, haramların cazibesine kapılmamak, sürükleyeceği çirkin ve kötü sonuçları düşünerek geçici birtakım zevklere boyun eğmemek ancak sabırla mümkün olur.
Allah’a hakiki manada kulluk sabırla olur. Güzel ameller yapabilmek, sevap işlerken karsılaşacak meşakkat ve külfetlere severek katlanabilmek, Allah yolunda mücahede edebilmek, iyiliği emir, kötülüğü nehyetmede yer alabilmek hep sabır ister.
Sabreden başarır. Hedeflenen güzel sonuçlara sabırla ulaşılır. Sabredenler kolay kolay kaybetmezler. Bu yüzden zaferlerde sabırlar elde edilir. Sabredenler, yaptıklarının karşılığına daima en güzel şekilde nail olurlar. Çeşitli buluşlar yaparak insanlığa hizmet edenler, bu buluşlarını uzun süren sabırlı çalışmalar sonucunda ortaya koymuşlardır. Nice güzel eserlerin ve buluşların arkasında hep sabır vardır. İşte böyle mükemmel sabır örnekleriyle birçok karanlıklar aydınlatılarak insanlığa ışık saçılır.
Sabır büyük bir hazinedir ve sabrı Allah isteyene verir. Peygamber Efendimiz mealen şöyle buyurmuştur:
“Bir kimse sabretmek isterse Allah ona sabır verir. Hiçbir kimseye sabırdan daha hayırlı ve daha kapsamlı bir ihsanda bulunulmamıştır.”
Bir buğday tanesinin, insana gıda ve kuvvet, onun dizlerine derman ve yaşamasına esas olabilmesi için, toprağın bağrına gömülmesi, toprakla mücadele ederek filizlenip gelişmesi, biçilip harmanda dövülmesi, değirmende öğütülmesi, teknelerde yoğrulup, fırınlarda ateş üstünde pişirilmesi, sonra da dişlerle bir kere daha parçalanıp mideye gönderilmesi şart ve zaruridir.
Bunun gibi insanın, insanlığa yükselip bir işe yarar hale gelmesi için de onun çeşitli imbiklerden geçirilerek defaatle elenmesi, elenip özünü bulması elzemdir. Yoksa, insani kabiliyetlerle mücehhez olduğu halde hedefe ulaşamayıp yolda kalabilir. Her çeşidiyle sabır kullukta ön zirvedir.
yazarın tüm yazıları www.hasbihal.weebly.com adresinden takip edilebilir.